Krampon...

A -
A +

AYKUT Kocaman, Alex de Souza’nın 4-3-1-2 dizilişli tişörtünü yorumladı, “Şerefsizim benim aklıma gelmişti…”

∆∆∆

HINCAL Uluç’un derbi için “Galatasaray’ın en kolay maçı” yorumuna cevap ezelî rakibi Mahmut Uslu’dan geldi, “Hemiii?..”

∆∆∆

AZİZ Yıldırım, Ali Koç’un Alex hamlesine, Samet’le cevap vererek şaşırtmadı…

Ana Kumanda
(...NTV – Yüzde 100 Futbol)

RIDVAN DİLMEN: Fenerbahçe mağlup olursa onlar için bu sene lig biter...
MURAT KOSOVA: Matematiksel olarak zor da olsa sürer ama...
RIDVAN DİLMEN: Bana artık hiçbir matematikçi anlatamaz Murat...

Bizim pano

GÜVENLİK: Beyefendi siteye yabancıları alamıyoruz...
SERDAR: Biz Türk’üz birader Türk...
...
FATİH: Abi senin gözlerin hafif şehla sanki?..
DURSUN: Yok mavi benim gözlerim...
...
ALİ: Hadi çıkıp kar topu savaşı yapalım...
BÜNYAMİN: Abi bu soğukta mı yaa? ...
...
BURHAN: Kıza gözlerinden, kokusundan falan bahset...
MURAT: Gözlerin çok güzel kokuyor mu diyeyim?..

Temel’in yeri...
Temel, arkadaşıyla sohbet ederken, “Yahu Dursun” demiş;
“-Bu fıkraları bize uyduruyorlar ama benim hiç komiğime gitmiyor...”
Dursun, “Ben sana bir tane anlatayım da gör” demiş ve başlamış meşhur fıkrayı anlatmaya;
Küçük Temel matematikten ikmale kalmış... Hocası son bir şans daha tanımış ve stadyumda, herkesin gözü önünde bir imtihan daha yapmaya karar vermiş...
Ve; “Oğlum Temel, de bana bakayım iki kere iki kaç ediyor” diye sormuş...
Temel düşünmeden “Herhâlde dört ediyor hocam” cevabını vermiş...
Hocanın bir şey demesine fırsat kalmadan tribünler, “Bir şans daha ver... Bir şans daha ver” diye tezahürata başlamış...
Dursun’un anlattığı fıkrayı dinleyen Temel, kaşlarını çatmış;
“-O da dersine çalışıp gelseydi kerata” demiş...

Öğrendim ki;
“-Çok bilmek için çok cahil olmayı göze almak gerekiyor…”

Şanssız kadınlar kulübü
-Gencin ailesiyle tanışma günü geldiğinde iki kaşının ortasında sivilce çıkacaktır...
...
-Her gün kendin için aynı güzellikte yaptığın yemek; misafir geldiğinde aynı lezzette olmayacaktır...
...
-Ne kadar dikkatli olursan ol; dışarı paspal çıktığın gün, yolda tanıdık birilerine rastlayacaksın...
...
-Bir yere yetişirken, “İlk fırsatta makyajımı kontrol edeyim” dediğinde bütün trafik ışıkları yeşil yanacaktır...
...
-Yolda giderken çantanızda bir şey bulmak istiyorsanız, elinize sizin aradığınızın dışındaki her şey gelir...
...
-Diyetle kafayı bozduğunuz günler, etrafınız envaiçeşit kebaplar, tatlılar dolaşır...
...
-Hangi mevsimde olursan ol; kıyafetlerini geceden hazırladığında, ertesi gün hava onlara muhalefet edecektir...
...
-Saçının ucundan azıcık aldırmak istediğinizde, kuaförünüz o azıcığı bir türlü tutturamayacaktır....
...
-Beğendiğiniz bir ayakkabı, asla hem şık hem rahat olmayacaktır...

Yıldız Abla Günlüğü
-Beddua etmiyorum ama inşallah bir gün sana da “Buna mı kırıldın” derler.


-Herkese renk saçıp, kendimize siyahız…

-Öfkemi dinginliğe, üzüntümü umursamazlığa, kırgınlığımı boşvermişliğe çevirmeyi öğrendim. Seni de hiçe çevirebilirim merak etme.

-”Özür dilerim, yanlışlıkla tanımışım” demek istediğim insanlar var…

-Gelen mesajın içinde gülücük yoksa sıkıntıya giriyorum. Acaba trip mi yapıyor canı mı sıkkın diye düşün dur.

-Bu konuyu “Severim ama güvenemem ki” diyerek kapatmıştım, bir daha açmaya lüzum yok…

-…ki, kalbin kemiği yoktu. Sen onu da kırdın…

Tüketmek...
“-Aşka ilişkin anılar, hafızanın genel yasalarından bağımsız değildirler…
Hafızanın kuralları da, alışkanlığın daha genel yasalarına tabidirler...
Alışkanlık her şeyi zayıflattığı için, bir insanı bize en iyi hatırlatan şey; aslında unuttuğumuz şeydir...
Önemsiz olduğu için unutulmuş ve bu sayede bütün gücünü koruyabilmiştir çünkü…
İşte bu yüzden, hafızamızın en güçlü kısmı bizim dışımızda, çisentili bir rüzgârda, bir odanın rutubet kokusunda veya yanmaya başlayan bir ateşin ilk andaki kokusundadır…
Kendi benliğimize ait, zekâmızın işe yaramaz diye küçümsediği şeyi, geçmişin son ve en güçlü kalıntısını, bütün gözyaşlarımız dinmiş gibi görünürken hâlâ bizi ağlatabilen şeyi bulduğumuz her yerdedir...
Daha doğrusu içimizdedir, ama bizim kendi bakışlarımızdan gizlenmiş, iyi kötü devam eden bir unutuşa gömülmüştür...
Ancak bu unutuş sayesindedir ki, ara sıra eski benliğimizi bulur, olaylar karşısında o eski benlik gibi tavır alır, artık kendimiz değil, o insan olduğumuz için ve şimdi bizim ilgisiz kaldığımız şeyi o insan sevdiği için, yeniden acı çekeriz...
Günlük hafızanın parlak aydınlığında, geçmişin hayalleri yavaş yavaş solar, silinir, sonunda geriye bir şey kalmaz…
Onları bir daha bulmamız mümkün değildir artık...”    (…Marcel Proust)

itirafım var...
(...isim: yusuf ...şehir: istanbul ...yaş: otuz üç)
Ofiste, masadaki plastik bardakların birinde çay, diğerinde kuruyemiş vardır...
...Ve çalışırken el, fındık çanağı yerine, sıcak çay dolu bardağın içine daldırılır...
Üçüncü derecede yanan elime mi, sıcak su ile duş alan bilgisayara mı, yoksa rezil olduğuma mı yanayım bilemedim!..
(omer.soztutan@tg.com.tr - itiraf edin, rezil edelim...)

Krampon...

 

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.