Neticeye ulaşmak, sabırla olur

A -
A +

Netice almak isteyen, sabırlı olur. Sabır; yüzü ekşitmeden başa gelen dert ve musîbeti yudum yudum içine sindirmektir. Sabır; emirleri yapmakta, yasaklardan sakınmakta, başa gelen belâ ve musîbetlerde tahammül etmek, katlanmaktır. Sabır; bütün hayırların, iyiliklerin anahtarıdır. Dünyaya geldiğimiz andan itibaren, her menzile sabırla ulaşılmaktadır. Çocuğun büyümesi ve eğitimi, sabretmeye bağlıdır. İyi bir insan, iyi bir müslüman olmak, sabırla ele geçer. Zaten din büyükleri; "Sabır bütün hayırların, sıdk kurtuluşun ve şükür de bereketin anahtarıdır. Kimde bu hasletler bulunursa, o, en yüksek mânevî mertebelere kavuşur" buyurmuşlardır. Abdullah ibni Abbâs hazretleri, kızının vefat ettiğini öğrenince önce; "İnnâ lillah ve innâ ileyhi râci'ûn" der ve akabinde de; "Bu mahrem idi, Allahü teâlâ bunu örttü, yardıma muhtâc idi, himâyesine aldı; bizim için de bir mükâfât idi onu bizden önce gönderdi" der ve İki rek'at namaz kılar. Namazı kıldıktan sonra; "Allahü teâlânın; Bekara suresinin 45. âyet-i kerimesinde; (Sabır ve namaz ile yardım isteyin) meâlindeki emrini yerine getirdik" buyurur. Sabır, dinin yarısı Sabır, dinin yarısı, Namaz ise dinin direği. Bu ikisine yapışan, hedefine ulaşır, maksadına kavuşur. Peygamber efendimiz; (Sabreden, zafere kavuşur.) buyurmuşlardır. Abdullah Mürteiş hazretleri; "Bütün işlerin netîcesinin sıhhatli ve faydalı olabilmesi için iki şart vardır: Sabır ve ihlâs" buyurmuşlardır. İsmâil Fakîrullah hazretleri; "Tevekkül etmek, teslim olmak, sabretmek ve rızâ göstermek, Allahü teâlâya varan yolun esaslarıdır" buyurmuştur. Yahyâ bin Muâz-ı Râzî hazretleri ise; "Kıyâmet günü fakirlik ve zenginlik tartılmayacak, fakirliğe ne ölçüde sabredilmiş ve zenginliğe ne ölçüde şükür edilmiş ise, o hesâb edilecek. Mesele çok fakir veya çok zengin olmak değil, çok sabretmek veya çok şükretmektir" buyurmaktadır. Ebû Ali Dekkâk hazretlerine; sabır nedir? diye sual edilince cevaben buyurur ki: "Sabır, ismi gibidir. Zira sabır, ilaç olarak kullanılan tadı acı bir ağacın adıdır. Sabırlılar dünyâ ve âhiret izzetine konarak necât ve kurtuluşa erdiler. Çünkü onlar Allahü teâlâdan O'nunla olma şerefine nâil olmuşlardır. Allahü teâlâ bunun için; (Şüphe yok ki Allah sabredenlerle berâberdir) [Tûr sûresi: 4] buyurmuştur. Bela ve musîbet ânında!.. Sabrın târifi ve sınırı takdire îtirâz etmemektir. Şikâyet yollu olmaksızın başa gelen musîbetleri açıklamak sabırsızlık olmaz. Allahü teâlâ, Eyyûb aleyhisselâm kıssasında; (Biz onu sabırlı bulduk, o ne güzel bir kuldur.) buyurmuştur. Halbuki O, Eyyûb aleyhisselâmın; (Başıma bu dert geldi.) [Enbiyâ sûresi: 83] dediğini haber vermiştir. Bu ümmetin zayıfları, ruhsatla, izin verilen şeylerle amel ederek sıkışık kalmasınlar ve nefes alsınlar diye Allahü teâlâ, Eyyûb aleyhisselâmın; (Başıma bu dert geldi.) dediğini bildirmiş ve böyle şeyler söylemeyi haram kılmamıştır." Abdülkâdir Geylânî hazretleri buyurdu ki: "Kulun Allahü teâlâyı sevmesinde samîmi olup olmadığı, başına belâ ve musîbet geldiği zaman ortaya çıkar. Bela ve musîbet geldiğinde sabır ve sükûn hâlini muhâfaza edebiliyorsa, o gerçekten Allahü teâlâyı seviyor demektir. Musîbet ve fakirlik zamânında sebat gösterebilmek bu sevgiye delil ve alâmet yapıldı. Birisi Peygamber efendimize; "Ben seni seviyorum." deyince; (Fakirlik için bir elbise hazırla.) buyurdu. Bir başkası gelip Peygamber efendimize; "Ben Allahü teâlâyı seviyorum." deyince; (Belâ için elbise hazırla.) buyurdu. Halinizden şikâyette bulunmayın. Sabredin, feryad etmeyin. Allahü teâlâya, rızâsı için yapılan sabırlar ve tahammüller, aslâ karşılıksız kalmaz. Onun için bir ân olsun sabrediniz, mutlaka, senelerce bu sabrın mükâfâtını görürsünüz. Ömrü boyunca kahraman lakabıyla meşhûr olan, bu lakabı, bir ânlık cesâreti netîcesinde kazanmıştır" buyuruyor. Ahmed Yekdest Cüryânî hazretleri; "Dünyânın esâsı mihnet, sıkıntı üzere kurulmuştur. Sıkıntının ise sabretmekten başka reçetesi, katlanmaktan başka kurtuluş yolu yoktur. Şu üç sabır çok sevgilidir. Bunlar; tâatte, hakka kullukta, günah işlememekte, belâ ve mihnet ânında sabırdır" buyurmaktadır. Molla Abdurrahmân Câmî' hazretleri de; "İhtiyarlık, gençliğin sonu ve netîcesidir. Netice ise, başa bağlıdır. Gençliğini iyi geçirenin, ihtiyarlığının da iyi geçeceği umulur" buyuruyor. Kul, nasıl olmalıdır? İslâm alimlerinin büyüklerinden olan İmâm-ı Rabbânî hazretleri de şöyle buyurmaktadır: "Her gün insanın karşılaşdığı her şey, Allahü teâlânın dilemesi ve yaratması ile var olmaktadır. Bunun için, irâdelerimizi Onun irâdesine uydurmalıyız! Karşılaştığımız her şeyi, aradığımız şeyler olarak görmeliyiz ve bunlara kavuştuğumuz için sevinmeliyiz! Kulluk böyle olur. Kul isek, böyle olmalıyız! Böyle olmamak, kulluğu kabûl etmemek ve sâhibine karşı gelmek olur. Allahü teâlâ, Hadîs-i kudsîde buyuruyor ki: (Kazâ ve kaderime râzı olmıyan, beğenmiyen ve gönderdiğim belâlara sabr etmiyen, benden başka Rab arasın. Yeryüzünde kulum olarak bulunmasın!)

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.