Mü'min gıda gibidir...

A -
A +

Peygamber efendimizin bildirdiklerinin, söylediklerinin ve haber verdiklerinin hepsini beğenip kalbin kabûl etmesine, yani inanmasına imân denir. Böyle inanan insanlara da, Mü'min denir. Resûlullah efendimize bir kimse gelip; -Müslümanların hangisi daha hayırlıdır? diye süâl edince, Peygamber efendimiz; -Elinden ve dilinden müslümanların emîn olduğu kimsedir cevabını vermişlerdir. Mü'minin yüzü, âhirete dönüktür. Yaptığı, söylediği her şeyi, Allah için yapar ve söyler. Tembellik yapmaz, uyuşuk olmaz, kimsenin malında, mülkünde, makamında gözü bulunmaz. İmâm-ı Evzâî hazretleri; "Mü'min az konuşur, çok iş yapar. Münâfık, çok konuşur, az iş yapar" buyurarak Mü'minin nasıl olması lazım geldiğini bildirmiştir. İmâm-ı Gazâli hazretleri, insanları üç kısma ayırmıştır: Birinci kısımdakiler, gıdâ gibidir. Bunlara herkesin devamlı ihtiyâcı olur. Her zaman aranılan kimselerdir. İkinci kısımdakiler, ilâç gibidirler. Bu kısımdakilere her zaman değil, bazan ihtiyâç duyulur. Üçüncü kısımdakiler ise, hastalık gibidir. Bunlara ihtiyaç duyulmaz. Ama istemediğimiz hâlde onlar bizi bulur. Bu kısımdakilerle geçinmek icâbeder, kötülüğünden kurtulmak için idâre edilirler. Mü'min, İmâm-ı Gazâli hazretlerinin bildirdiği birinci kısımdakilerden yani gıda gibi olanlardan olmalıdır ve her zaman Mü'mine ihtiyaç duyulmalıdır. Mü'min, ekmek gibi, su gibi olmalıdır. Susması da, konuşması da faydalı olmalıdır. Vehb bin Münebbih hazretleri buyurdu ki: "Mü'minin, insanların arasına karışması, onlardan öğrenebileceği faydalı şeyleri alabilmek için susması, boş ve faydasız sözden sakınmak için konuşması da, başkalarına iyi ve güzel şeyleri anlatmak içindir. Mü'min, günahlarını düşünür, onlar için üzülür. Amellerini küçük görür, yaptıklarından dolayı gururlanmaz." Fudayl bin İyâd hazretlerine, bir kimse gelerek, Mü'min ve münâfığın hâli nasıldır, bunlar birbirinden nasıl ayırt edilir diye süâl edince, cevabında; "Mü'min, tatlı tatlı meyvesini versin diye hurma diker, fakat diktiği hurmada diken bitmesinden de korkusu vardır. Münâfık ise, hurma yerine dikenli bir çalı diker ve bundan da tâze hurma bitmesini bekler" buyurmuştur. Allahü teâlâya imân etmek nimeti ile şereflenen bir kimse, Cenab-ı Hakkın emirlerine saygılı olduğu gibi, O'nun yarattıklarına karşı da merhametli, şefkatli olur. Zaten, Allahü teâlânın emirlerine hürmet ve mahlûklarına şefkatli olmak, İslâmiyyetin özetidir. Mü'min de böyle olur. Cenab-ı Hakkın emirlerine hürmet eden, yarattıklarına merhamet eden bir kimse, yalan söylemez, dedi-kodu yapmaz, kötü düşünmez, herkese acır, yardım eder ve herkesle de iyi geçinir. Zaten Peygamber efendimiz; (Mü'min, ünsiyet eder ve kendisiyle ünsiyet edilir. Yani, sevilip kendisiyle iyi geçinilir. İyi geçinmeyen ve kendisiyle geçinilemeyen kimsede hayır yoktur.) buyurmuşlardır. Mü'min kendi kusurları ile meşgul olur Resûlullah efendimiz, bir hadis-i şeriflerinde de Mü'mini; (Kâmil Mü'min, eli ile, dili ile, mahlûklara zararı dokunmayan kimsedir) diyerek tarif etmişlerdir. Mü'minin yüzü ahırete dönük olduğu için, geçici olan şeylere dönüp bakmaz. Bunlarla zaman kaybetmez. Ebû Abdullah el-Kureşî hazretleri; "Dünyâ mezbelelik gibidir. Hiç bir kıymeti yoktur. Bunun içindir ki, sâdık mümin, dünyânın ne sevgisi, ne buğzu ile uğraşmaz" buyurmuştur. Allahü teâlâya imân eden bir kimse, başkalarının hata ve kusurları ile değil, kendi hata ve kusurları ile meşgul olur. Bu sebepten dolayı, herkes tarafından sevilir ve hürmet görür. Ebû Bekr-i Dükkî hazretleri: "Allahü teâlâyı tanıyan kimse, O'ndan ümîdini kesmez ve hep O'na ilticâ edip, sığınır. O'nu unutan kimse de, mahlûklara ilticâ eder. Nefsinin kötülüklerini tanıyan kimse, hiçbir amelini beğenmez, güzel ve kusursuz bilmez. Hep kendini kusurlu bilir. Mümin bilerek hatâ yapmaz. Gaflet ile bir hatâ yaparsa, hemen hatâsını düşünüp üzülür ve derhal tövbe istigfâr eder" buyurmuştur. Mü'min, Allahü teâlânın her an kendini gördüğünü, kalbinden geçirdiklerini dahi bildiğini bilir ve böyle inanır. İmâm-ı A'zam Ebû Hanife hazretleri; "Mümin, Allahü teâlânın kendisini devamlı murâkabe ettiğini bilir. Kimsenin bulunmadığı bir yerde veya herkesin yanında olsun, mutlaka Allahü teâlânın onu kontrol ettiğine inanır" buyurmuştur. Böyle bilen ve inanan bir kimse, kötülük yapamaz. Her zaman dinine ve dünyasına faydalı olan şeylerle meşgul olur. Cenab-ı Hakkın yarattıklarına faydalı olur, onlara hizmet ve yardımda bulunur. Kendi ayıpları ile meşgul olduğu için, kimsenin ayıbını, kusurunu açığa çıkarmak için uğraşmaz. Hadis-i şerifde buyuruldu ki: (Her kim dünyâda bir Mü'min kardeşinin işini görürse, Hak teâlâ, o kimsenin yetmiş işine kolaylık ihsân buyurur. O yetmiş işin on tanesi dünyâda, altmış tanesi kıyâmet günündedir. Bir kimse, bir Mü'min kardeşinin aybını kapatırsa, Allahü teâlâ o kimsenin bütün ayıplarını kıyâmet günü kapatır!) Kısacası şu beyitte ifade edildiği gibi: "Mü'min iyi huyludur, herkes ondan memnûndur. Kimseye zulm eylemez, kendi de huzûrludur."

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.