İslamiyet ağaç gibidir...

A -
A +

İslamiyet bir ağaç gibidir. Kökü imân, gövdesi ibâdet, meyvesi ise, ihlâstır. İmân olmazsa, amel, ibâdet yapılmazsa, ihlâs hâsıl olamaz. Zira Peygamber efendimiz; (Bir kimsenin havada uçtuğunu ve deniz üzerinde yürüdüğünü yâhut ağzına ateş koyup yuttuğunu görseniz, fakat sözleri ve işleri İslâmiyete uygun olmazsa, onun büyücü, yalancı, sapık ve insanları doğru yoldan saptırıcı olduğunu biliniz!) buyurmaktadır. İmâm-ı Rabbânî hazretleri buyuruyor ki: "Tasavvuf yolunda ilerlemenin sebebi, İslâmiyette inanılması lâzım olan şeylere, yakînin, îmânın artması içindir. Hakîkî îmân da, bu demektir. İkinci sebebi de, fıkıhta bildirilen vazîfeleri yapmanın kolay ve tatlı olması içindir. Tasavvuf, bu ikisine kavuşmak içindir. Bunlardan başka birşey için değildir" Kökü olmayan bir ağaç düşünülemediği gibi, imân olmadan da, amel ve ihlâstan bahsetmek mümkün değildir. İmân edip ibâdet eden ve haramlardan sakınan kimseye, Müslümân denir. Bunlardan biri bozuk olur veyâ hiç olmazsa, müslümânlık bozuk olur. İmân, muma benzer, İslâmiyetin bildirdiği hükümler ise, mumun etrâfındaki fener gibidir. Mum ile birlikte fener de, İslâmiyettir. Fenersiz mum çabuk söner. İmânsız İslâm olamaz. İslâm olmayınca, îmân da yoktur. Zira Mâide sûresinin 57. âyet-i kerimesinde meâlen; (Biriniz, îmândan ayrılır ve kâfir olarak ölürse, yapmış olduğu bütün iyi işleri yok olur. Dünyâda ve âhirette, ona faydası olmaz) buyurulmaktadır. İnsanların amel etmeden yalnız imân etmekle kurtulamayacakları, Ankebût sûresinin 2. âyet-i kerîmesinde meâlen; (İnsanların, îmân ettik demekle bırakılmayarak, din yolunda karşılaşacakları sıkıntılara katlanmalarına göre, îmân ettik sözlerinin doğru veyâ yalan olduğu anlaşılacağı..) buyurularak bildirilmektedir. Ma'rûf-ı Kerhî hazretleri; "Amelsiz Cennet'i istemek ve emir olunduğunu yapmadan rahmet ummak, câhillik ve ahmaklıktır" buyurmuştur. Kök sağlam olmazsa... Ehl-i sünnet itikadına göre, amel îmândan bir parça değilse de, farzların farz ve haramların da haram olduğuna inanmak imândandır. Bu sebepten dolayı imânın sağlam ve doğru olması lâzımdır. Çünkü imân, İslâmiyet ağacının köküdür. Kök sağlam olmazsa, gövde çürük olur ve bir kıymeti olmaz. Zira Peygamber efendimiz; (Benî İsrâîl, yetmişbir fırkaya ayrılmıştı. Bunlardan yetmişi Cehenneme gidip, ancak bir fırkası kurtulmuştur. Nasârâ da, yetmişiki fırkaya ayrılmıştı. Yetmişbiri Cehenneme gitmiştir. Bir zamân sonra, benim ümmetim de yetmişüç kısma ayrılır. Bunlardan yetmişikisi, Cehenneme gidip, yalnız bir fırkası kurtulur) buyurmuştur. Eshâb-ı kirâm, kurtulan bu bir fırkanın kimler olduğunu sordukları zaman, Resûlullah efendimiz; (Cehennemden kurtulan fırka, benim ve Eshâbımın gittiği yolda gidenlerdir) cevabını vermişlerdir. Bu hadîs-i şerîf dört Sünen kitâbında mevcuttur. İmân doğru olduğu gibi, amelin de doğru olması lâzımdır. Çünkü Kur'ân-ı kerîmde meâlen; (İmân edenler ve sâlih, iyi amel işleyenler) buyurularak amelin de sâlih yani doğru ve güzel olması övülmektedir. Ahmed bin Ebü'l-Havârî hazretleri; "Sünnet-i seniyyeye uymadan amel edenin ameli bâtıl olur" buyurmuştur. Amelin sâlih olabilmesi için, hem doğru bilginin olması ve hem de ihlâs ile yapılması lâzımdır. İhlâs; hâlis, temiz etmek, niyeti temizlemek, dünyâ faydalarını düşünmeden bütün işleri, ibâdetleri yalnız Allah için yapmak demektir. Resûlullah efendimiz, Muâz bin Cebel hazretlerini Yemen'e vâli olarak gönderirken; (İbâdetlerini ihlâs ile yap. İhlâs ile yapılan az amel, kıyâmet günü sana yetişir) buyurmuştur. Sehl bin Abdullah-ı Tüsterî hazretlerine; -İnsanın nefsine en çok ağır gelen şey nedir? diye sorduklarında; -İhlâstır. Zîra ihlasta nefsin nasîbi yâni payı yoktur cevabını vermişlerdir. "Vaktin kıymetini bil!" Şeyh Abdülkuddûs hazretleri oğluna yazdığı bir mektubunda şöyle nasîhat eder: "Vaktin kıymetini bil! Gece ve gündüz ilim öğrenmeye çalış! Her zaman abdestli bulun! Beş vakit namazı sünnetleri ile ve tadîl-i erkân ile, huzûr ve huşû ile, Allahü teâlâyı görür şekilde ve Peygamber efendimizin bildirdiği gibi kılmaya çalış! Bunları yapınca, dünyâda ve âhirette sayısız nîmetlere kavuşursun. İlim öğrenmek, ibâdet yapmak içindir. Kıyâmet günü, işten sorulacak, çok ilim öğrendin mi diye sorulmayacaktır. İş ve ibâdet de, ihlâs elde etmek içindir. Her şeyi Allahü teâlânın rızâsı için yapmak olan ihlâs da, hakîkî mâbûd ve kayıtsız şartsız var olan Allahü teâlâyı sevmek içindir." Cüneyd-i Bağdâdî hazretleri buyurdu ki: "Bir kimse, yaptığı ibâdetlerini ihlâs ile yaparsa, Allahü teâlâ o kimseye, boş hâllerden, lüzumsuz heveslerden halâs olmak, kurtulmak nîmetini, râhatını ihsân eder." Bir gün Peygamber efendimiz; -Bir kimse ihlâs ile Lâ ilâhe illallah derse Cennet'e girer, buyurunca, Eshâb-ı kirâm; -Yâ Resûlallah! Bunu ihlâs ile söylememizin alâmeti nedir? diye sordular. Resûlullah efendimiz de; -Sizi Allahü teâlânın haram kıldığı şeylerden men etmesidir cevabını verdiler. Netice olarak müslümanlık, doğru imân, doğru bilgi, doğru amel ve ihlâs demektir.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.