İnsanları memnun etmek zordur

A -
A +

İnsanları her bakımdan râzı ve memnun etmek çok zordur. Bir kimsenin, bütün insanları kendinden hoşnut etmesi mümkün değildir. Bunun için kul, daima sahibini, yaratanını râzı ve memnun etmeye bakmalı, ihlâs sahibi olmalıdır. Ali bin Vehb-i Sincârî hazretleri, talebelerine sık sık: "İhlâs; bütün işleri, insanların rızâsı için değil, Allahü teâlânın rızâsı için yapmaktır" buyururdu. Kim Allahü teâlânın rızâsını, nefsinin arzu ve isteklerine tercih ederse, Allahü teâlâ da o kulundan râzı olur. Kim insanların rızâsını tercih etmek sûretiyle, Allahü teâlânın gazabına sebep olacak şeyi yaparsa, o kimseye hem Allahü teâlâ gazab eder, hem de onu insanların gözünden düşürür. Hadis-i şerifte buyuruldu ki: (Bir kimse insanların kızacakları şeyde Allahü teâlânın rızâsını ararsa, Allahü teâlâ onu, insanlardan geleceklerden korur. Bir kimse, Allahü teâlânın kızacağı şeyde, insanların rızâsını ararsa, Allahü teâlâ onun işini insanlara bırakır.) İslâm âlimlerinden bir zât da: "Kim Allahü teâlânın katındaki derecesinin ne olduğunu bilmek istiyorsa, Allahü teâlânın rızâsını ne kadar gözettiğine baksın" buyurmuştur. 'Kimse yokken nasılsın?' Abdülkâdir Geylânî hazretleri, sevenlerine hitaben şöyle buyururdu: "Senin dilin güzel ve tatlı; yüzün ise kötülüklerden kurtulmuş gibi gülüyor, ya kalbinin hâli nasıl? Cemâat içinde iyi görünüyorsun, ya yalnız iken, yanında kimse yok iken nasılsın? Göründüğün gibi değilsin. Sen namaz kıldığın, oruç tuttuğun, hayır işleri yaptığın zaman, eğer bunları sırf Allahü teâlânın rızâsını gözeterek yapmazsan, nifak üzere ve Allahü teâlâdan uzak olacağını bilmiyor musun? Şimdi Allah için yapmadığın bütün işlerin, bütün sözlerin, âdî ve bayağı niyetlerin için tövbe et. İnsanlara gösteriş için, onların rızâlarını almak için amel yapıp, sonra da bunu Allahü teâlânın kabûl etmesini istemek yakışır mı? Hırsı, şımarıklığı, azgınlığı ve dünyâya düşkünlüğü bırak. Sevincini ve neşeni biraz azalt. Biraz hüzünlü ol. Çünkü sen, hüzün evinde ve dünyâ hapishânesindesin." Bâyezîd-i Bistâmî hazretleri yağmurlu bir havada Cumâ namazına gitmek için evinden çıktı. Sağanak hâlde yağan yağmur, yolu çamur hâline getirmişti. Yağmur bitinceye kadar bir evin ihâta duvarına dayandı. Çamurlu ayakkabılarını duvarın taşlarına sürerek temizledi. Yağmur yavaşlayınca câmiye doğru yürüdü. Bu sırada aklına bir mecûsînin duvarını kirlettiği geldi ve üzülerek; "Onunla helâlleşmeden nasıl Cumâ namazı kılabilirsin? Başkasının duvarını kirletmiş olarak nasıl Allahü teâlânın huzûrunda durursun?" diye düşündü ve geri dönüp o mecûsînin kapısını çaldı. Kapıyı açan mecûsî; Buyurun bir arzunuz mu var? diye sorunca; Sizden özür dilemeye geldim dedi. Mecûsî hayretle; Ne özrü? diye sordu. O da; Biraz önce duvarınızı elimde olmadan çamurlu ayakkabılarımı temizlemek maksadıyla kirlettim. Bu doğru bir hareket değil. Yağmurun şiddeti bu inceliği unutturdu deyince, Mecûsî hayretle; Peki ama ne zararı var? Zâten duvarlarımız çamur içinde. Sizin ayağınızdan oraya sürülen çamur bir çirkinlik veya kabalık meydana getirmez dedi. Bâyezîd i Bistâmî hazretleri; Doğru ama, bu bir haktır ve sâhibinin rızâsını almak lâzımdır dedi. Mecûsî; Size bu inceliği ve insan haklarına bu derece saygılı olmayı dîniniz mi öğretti? diye sorunca; Evet dînimiz ve bu dînin peygamberi olan Muhammed aleyhisselâm öğretti dedi. Mecûsî; O hâlde biz niçin bu dîne girmiyoruz? diyerek Kelime-i şehâdet getirip müslüman oldu. Cüneyd-i Bağdâdî hazretleri, "Tasavvuf nedir?" diye soran bir kimseye şöyle cevap vermiştir: "İnsanların rızâsını bırakıp, Allahü teâlânın rızâsını aramak, kötü huyları terk edip, nefsânî olan işlerden uzaklaşmak, rûhu yükselten vasıflar kazanmaya gayret etmek, hakîkî ilimlere sarılmak, hep en uygun şekilde hareket etmek, Allahü teâlâya verilen ahidde durmak, Muhammed aleyhisselâmın dînine uymaktır." İnce sırları anlamak için! Hamdûn-ı Kasâr hazretlerine, "Gaflet nedir?" diye sual ettiklerinde, cevabında; "Kulun Rabbini unutup, O'nun rızâsını aramayı bırakıp, nefsinin esiri olmasıdır. Dünyâ için süslenen, kendisine bir fayda ve zarar vermeye gücü yetmeyen insanlara karşı gösteriş yapmasıdır. Böyle kimseden daha aşağı kimse yoktur. Dünyâyı gözünde küçültmezsen, dünyâ ehli gözünde küçülmez. İnsan, gücü yettiği kadar kendi kusurlarını görmeye çalışırsa, kendini beğenme belâsından kurtulur" buyurmuştur. İbn-i Atâullah hazretleri de; "Gönlünde günahlar ve dünyâ sevgisi olanın, kalbi nasıl parlar? Yahut, nefs-i emmârenin arzularına göre hareket eden, Allahü teâlânın rızâsını nasıl kazanır? Gaflet ve günahlardan temizlenmeden, Allahü teâlânın huzûruna girmeyi nasıl ister? Çirkin işlerinden tövbe etmeyen, ince sırları anlamayı nasıl umar?" buyurmaktadır. Netice olarak, Allahü teâlânın rızâsına kavuşandan, O'nun kulları da râzı ve memnun olur. Abdullah-ı Ensârî hazretlerinin buyurduğu gibi: "Allahü teâlâ, kendi rızâsını isteyenlerin yardımcısıdır."

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.