Yapılan iyilikleri gizlemeli...

A -
A +

Allahü teâlânın sıfatlarından biri Settâr' dır. Settâr , günâhları örtücü demektir. Cenab-ı Hak, kullarının ayıplarını, kusurlarını yüzlerine vurmuyor, işledikleri günahları açığa çıkarmıyor, mahcup etmiyor. Kulun da, hayâ sahibi olması, utanması lazımdır. Hatalarını, kusurlarını gizlediği gibi, yaptığı iyilikleri, hayır ve hasenâtı da gizlemesi lazımdır. Râbia-i Adviyye hazretleri, kendisinden nasihat isteyenlere hep; "İşlediğiniz günahları gizlediğiniz gibi, yaptığınız iyilikleri de gizleyin" buyururdu. Resûlullah efendimiz buyuruyor ki; (Yedi kısım kimse vardır ki, Allahü teâlânın ihsân ettiği gölgeden başka gölge bulunmadığı kıyâmet gününde, Allahü teâlâ onları Arş'ın gölgesinde gölgelendirir. Onlardan birisi, sadaka verdiği zaman sağ elinin verdiğini, sol eli dahi bilmeyen kimsedir.) Riyâ tehlikesi olmazsa... Müctehid âlimler, bu hadîs-i şerîfe dayanarak, sadakayı gizli vermenin lazım geldiğini bildirmişlerdir. Sadakanın içine, bütün hayır, hasenât girmektedir. Bunları yaparken gizli yapmalıdır. Açıkça göstere göstere yapılırsa, riyâ karışabilir. Riyâ tehlikesi olmadığı zaman ve insanları iyiliğe teşvik etmek için, hayır hasenâtı açıkça yapmanın da hiçbir mahzuru yoktur. Çünkü bazı yerler vardır ki, hâlis niyetle, kendini riyâdan koruyarak ve başkalarını teşvîk için hayrın, iyilik ve sadakanın, âşikâre olması dahâ efdâldir. Hadîs-i şerîfte; (Bir hayrın yapılmasına yol gösteren onu yapan gibidir) buyurulmuştur. Bu hadîs-i şerîfe göre, sadakayı âşikâre vermenin, iyiliği açıkça yapmanın iki kat sevâbı olur. Birisi, vermiş olduğu sadaka sevâbı, ikincisi ise, başkalarını teşvîk etmek sevâbıdır. Böyle, hâlis niyetle, iyilik ve sadakayı açıkça yapmak, gizlemekten elbette dahâ güzeldir. Riyâdan sakınmak için, sadakanın gizli verilmesi uygun ise de, başkalarını teşvîk için, açıkça vermekte de bir beis yoktur. Bundan dolayı Kur'ân-ı kerîmde sadakanın açıkça verilmesi nehyolunmamış, fakat, gizli vermenin daha efdâl olduğu bildirilmiştir. Bekara sûresinin 271'inci âyetinde meâlen: (Sadakaları âşikâre verirseniz ne güzeldir. Eğer gizlerseniz ve onları [sadakaları fakîrlere verirseniz bu sizin hakkınızda dahâ hayırlıdır ve günâhlarınıza keffârettir. Allahü teâlâ sizin yaptıklarınızdan haberdârdır) buyurulmuştur. Bu âyet-i kerîmede açıkça verilmesi bildirilen sadaka, farz olan zekattır. Farz olan zekâtı açıkça vermek riyâ olmaz, dahâ sevap olur. Nâfile olan sadakayı ise gizlice vermek efdaldir. Gizli verilen nâfile sadakanın, açıktan verilen nâfile sadakadan yetmiş kat daha sevap olduğu hadîs-i şerîfle bildirilmiştir. Zekâtı âşikâre vermeli Zekât vermek, Allahü teâlânın emrini yapmaktır. Sadaka ve hayrâtın çoğu ise, şöhret, hürmet ve nefsin şehvetlerini kazanmak için olur. Farzlar yapılırken araya riyâ, gösteriş karışmaz. Nâfile ibâdetlerde ise, gösteriş çok olur. Bunun içindir ki, zekâtı, âşikâre vermek lâzımdır. Bu sûretle insan iftirâdan kurtulur. Nâfile sadakayı, gizli vermelidir ki, kabûl ihtimâli fazla olur. Müslümân, ibâdetlerini herkesin yanında gösteriş olarak yapmaz. Zaten nâfile ibâdetler gizli yapılır. Peygamber efendimiz eshâb-ı kirâmın büyüklerinden olan Mu'âz bin Cebel hazretlerine hitaben: (Yâ Mu'âz! Ayıpları gizle, kimsenin ayıbını yüzüne vurma! Farzlardan başka kıldığın namâzları ve ibâdetleri kimseye söyleme! Dünyâ işini âhiret işinden büyük görüp, evvel yapma! Hiç kimseye hor bakma! Kimsenin gönlünü kırma, herkesle hoş geçin. Eğer bu şekilde hareket etmezseniz elem verici azâba uğrarsınız) buyurmuştur. Bir müslümân, iyilik yapmak veyâ sadaka vermek isterse, bunu gizli olarak ve iyilik yaptığı veyâ sadaka verdiği insanın kalbini kırmadan, onu incitmeden, yaptığı iyiliği başına kakmadan yapar. Allahü teâlâ, bunun böyle yapılmasını Kur'ân-ı kerîmde birçok yerlerde emir buyurmaktadır. Bişr-i Hâfî hazretleri, talebelerine ve sevenlerine: "Kötülüklerinizi gizlediğiniz gibi iyiliklerinizi de gizleyiniz!" buyururdu. Bütün din büyükleri, nafile olarak yapılan ibadetleri, iyilikleri, yardımları gizlemenin lazım geldiğini bildirmişlerdir. Ya'kub-ı Mekfuf hazretleri de, sevenlerine; "Muhlis yani ihlas sahibi olan kimse, günahlarını gizlediği gibi, sevaplarını da gizleyen insandır" buyururdu. Ölçü ne olmalı? Yahyâ bin Eksem hazretleri, Abbasi halifelerinden Me'mûn zamanında mahkeme reisliği yapıyordu. Ona birisi gelip; "Allahü teâlâ kâdımıza iyilikler verip, hâlini iyi eylesin. Bana yemek yemede ölçüm ne olsun, söyler misin?" dedi. Yahyâ bin Eksem; "Açlık ile tokluk arasında yiyeceksin" dedi. O kimse tekrâr; "Gülmede ölçü ne olacak?" deyince; "Yüzünde açıklık olacak, fakat sesini yükseltmeyeceksin" cevâbını verdi. "Ağlama hakkında ne dersin?" diye sorunca; "Allahü teâlânın korkusundan ağladığını kimseye söyleme!" cevâbını verdi. "Amellerimi gizleme husûsunda ne söylersin?" deyince; "Gücünün yettiği kadar gizle" diye cevap verdi. "Amelimden ne kadar göstereyim?" deyince de; "Sâlih kimselerin sana uyacağı, insanların sana îtimâd edebileceği kadar" cevâbını vermiştir.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.