Nimetlerin en büyüğü

A -
A +

Nimet kelime olarak, iyilik, rızık, saâdet anlamlarına gelir. İnsana faydalı olan şeylerin hepsine nimet dendiği, kitaplarda yazılıdır. Görebilmek, konuşabilmek, yürüyebilmek, yiyebilmek, hep birer nimettir. Bütün bu nimetlerin hepsini, herkese gönderen, herşeyi vareden, her varlığı, her ân varlıkta durduran yalnız Cenab-ı Hakdır. İnsanlardaki üstün ve iyi sıfatlar, hep O'nun lutfü ve ihsânıdır. Hayâtımız, aklımız, ilmimiz, gücümüz, kuvvetimiz, görmemiz, işitmemiz, söz söyliyebilmemiz, hep O'ndandır. Saymakla bitirilemiyen çeşitli nimetleri, iyilikleri gönderen hep Allahü teâlâdır. Cenab-ı Hakkın ihsan ettiği bu nimetlerin, hepsi kıymetli, hepsi faydalıdır. Ancak bunların da en kıymetlisi, en lüzumlusu, en çok faydalı olanı elbette vardır. İman nimeti, bütün nimetlerin üstündedir. Din Büyükleri talebelerine: "Allahü teâlâ bir kuluna iman vermiş ise, o kula ne vermemiş. Bir kula da iman vermemiş ise, o kula ne vermiş!" buyurarak, iman etmenin, en kıymetli nimet olduğunu bildirmişlerdir. Bir hadis-i şerifde; (Allahü teâlâdan âfiyet isteyiniz. İmândan sonra âfiyetten daha büyük nimet yoktur.) buyurulmuştur. Nimetlerin başı İmâm-ı Ebû Yûsuf hazretleri kendisinden nasihat isteyenlere: "Nimetlerin başı üç nimettir. Birincisi bütün iyilikleri içine alan İslâm nimetidir. İkincisi, hayata tad veren sıhhat ve âfiyet nimetidir. Üçüncüsü, insana faydalı olan, azdırmayan zenginliktir" buyururdu. Süfyân bin Uyeyne hazretleri de sohbetlerinde buyururdu ki: "Maddî hayâtın devâmı için, dünyâdaki su ne kadar mühim ise, mânevî hayat için de; "Lâ ilâhe illallah" Kelime-i tevhîdi o kadar, hattâ daha fazla mühimdir. Bu kelimenin yüksek mânâsını rûhuna sindirebilen kimse diridir. Bu yüksek mânâyı rûhuna işlemeyen kimse ölüdür. Allahü teâlânın, kullarına ihsân ettiği nimetlerin en yükseği bu kelimedir." İnsanları güçlüklerden, sıkıntılardan kurtaran, duâları kabûl eden, dertleri, belâları gideren hep Allahü tealadır. Rızıkları yaratan ve her canlıya ulaştıran da O'dur. Allahü tealanın İhsânı o kadar boldur ki, günâh işliyenlerin rızkını kesmiyor. Günâhları örtmesi de o kadar çoktur ki, emrini dinlemiyen, yasaklarından sakınmıyanları, devamlı isyan halinde olanları, herkese rezîl ve rüsvâ etmiyor ve nâmûs perdelerini yırtmıyor. Günahları örtmesi gibi, affı ve merhameti de o kadar çoktur ki, cezâyı ve azâbı hak edenlere, ceza vermekte, azâb etmekte acele etmiyor. Nimetlerini, ihsânlarını, dostlarına ve düşmanlarına saçıyor. Hiç kimseden birşey esirgemiyor. Cennet için teşvik Bütün nimetlerinin en üstünü, en kıymetlisi olarak da, doğru yolu, saâdet ve kurtuluş yolunu, kullarına Peygamberleri vasıtası ile gösteriyor. Bu saadet yolundan sapmamak ve Cennete girmek için teşvîk buyuruyor. Cennetteki sonsuz nimetlere, bitmez, tükenmez zevklere ve kendi rızâsına, sevgisine kavuşabilmemiz için, sevgili Peygamberine uymamızı emrediyor. Allahü teâlânın nimetleri güneş gibi meydândadır. Başkalarından gelen iyilikler de, yine O'ndan gelmektedir. Başkalarını vâsıta kılan, onlara iyilik yapmak isteğini veren, onlara iyilik yapabilecek gücü, kuvveti veren, yine Allahü teâlâdır. İnsanın, bu nimetleri gönderene, gücü yettiği kadar şükretmesi, insanlık vazîfesidir. Aklın emrettiği bir vazîfe, bir borçtur. Fakat, Allahü teâlâya yapılması icâbeden bu şükrü yerine getirebilmek, kolay bir iş değildir. Çünkü insanlar, yok iken sonradan yaratılmış, zayıf, muhtaç, ayıplı ve kusûrludur. Böyle aşağı olan insan, Allahü teâlânın şânına yakışacak bir şükür yapamaz. Çok şey vardır ki, insanlar onları güzel ve kıymetli sanır. Fakat, Allahü teâlâ, bunları kötülük bilir ve beğenmez. Saygı ve şükür sandığımız şeyler, beğenilmiyen, bayağı şeyler olabilir. Bunun içindir ki, insanlar, kendi kusûrlu akılları, kısa görüşleri ile Allahü teâlâya karşı şükür, saygı olabilecek şeyleri bulamaz. Şükretmeye, saygı göstermeye yarıyan vazîfeler, Allahü teâlâ tarafından bildirilmedikçe, övmek sanılan şeyler, kötülemek olabilir. İmana şükretmek Onun için, insanların Allahü teâlâya karşı, kalb, dil ve bedenle yapmaları ve inanmaları lâzım olan şükür borcu, kulluk vazîfeleri, Allahü teâlâ tarafından bildirilmiş ve Onun sevgili Peygamberi tarafından tebliğ edilmiştir. Allahü teâlânın gösterdiği ve emrettiği kulluk vazîfelerine İslâmiyyet denir. Allahü teâlâya şükür, O'nun Peygamberinin getirdiği yola uymakla olur. Bu yola uymıyan, bunun dışında kalan hiçbir şükrü, hiçbir ibâdeti, Allahü teâlâ kabûl etmez, beğenmez. Çünkü, insanların, iyi, güzel sandıkları çok şey vardır ki, islâmiyet, bunları beğenmemekte, çirkin olduklarını bildirmektedir. Netice olarak, en büyük nimet, îmân nimetidir. Bu nimete şükretmek için, Muhammed aleyhisselâma uymak lâzımdır. Ahmed bin Yahyâ Münîrî hazretleri: "Her izzet ve her nîmet, Allahü teâlâya itâat ve ibâdet etmekten; her kötülük ve sıkıntı da, masiyetten yani günah işlemekten hâsıl olur. Herkese dert ve belâ, günâh yolundan gelir. Râhat ve huzûr da, itâat yolundan gelmektedir" buyurmuştur.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.