Niyet, amelden önce gelir...

A -
A +

Yapılan amelin sevâbı, niyetin düzgün olmasına bağlıdır. Bir hadis-i şerifte; (Eshâbımın hiçbirine dil uzatmayınız. Onların şânlarına yakışmayan bir şey söylemeyiniz! Nefsim elinde olan Allahü teâlâya yemîn ederim ki, sizin biriniz Uhud Dağı kadar altın sadaka verse, eshâbımdan birinin bir müd arpası kadar sevâb alamaz) buyuruldu. Çünkü, sadaka vermek ibâdettir. İbâdetlerin sevâbı niyetin temizliğine göredir. Bu hadîs-i şerîf, Eshâb-ı kirâmın kalblerinin ne kadar çok temiz olduğunu göstermekdedir. Niyetin doğru olmasına ve niyetin içinde, nefsin bir arzûsu gizlenmiş olmamasına çok dikkat etmelidir. Niyetin doğru olması için, Allahü teâlâya yalvarmalıdır. Her iyi işte, niyete dikkat etmelidir. İyi niyet olmadıkça, o işi yapmamalıdır. İslâmiyette ibâdet yapmak için, niyetin büyük önemi vardır. Yapılan her işin İslâmiyete uygun olup olmadığı, niyet ile anlaşılır. Allahü teâlâ, Cehennemden kurtulmayı ve Cennete girmeyi vazîfe olarak bildirmeseydi, yalnız Cenneti, Cehennemi düşünerek yapılan ibâdetler de makbûl olmazdı. Din büyükleri, ibâdet yaparken bunları düşünmezler. Yalnız Allahü teâlânın rızâsını düşünürler. Fakat her Müslümânın âhiret menfaatlerini düşünmesi, kâfi görülmüştür. İbâdetleri âdetten ayırmak için, dünyâ menfaatlerini düşünmemek şart olmuştur. Allah için ve âhiret menfaati için yapılan şeyler, ibâdet olmuştur. Dünyâ menfaati için yapılan şeyler, âdet sayılmıştır. İslâmiyette niyet o kadar mühimdir ki, İslâmiyetin emrettiği bir şey, dünyâ menfaati için yapılınca sahîh ve makbûl olmuyor. Dünyâ işi sayılıyor. Herhangi bir dünyâ işi de, âhiret menfaati için yapılınca, ibâdet hâlini alıyor. Sevap kazanma fırsatı Düşüncesini temizleyen ve niyetini düzelten bir kimse, yemekte, içmekte ve her türlü dünyâ işlerinde âhiret faydasını gözeterek, sevâb kazanmak fırsatını elden kaçırmaz. İnsanlar bütün işlerinde, hattâ ibâdetlerinde, dünyâ menfaati, maddî kazanç aramaya alıştırılırsa, menfaatperestlik, egoistlik hâsıl olur. Hâlbuki İslâmiyet, nefislerin böyle kötü isteklerini yatıştırmayı, maddîcilikten fedâkârlık etmeyi, menfaati hakîr görmeyi, ahlâkın ve rûhun temizlenmesini, yükselmesini istemektedir. İslâmiyete uymanın, ibâdet etmenin, dünyâ menfaatleri üzerine kurulmayacağı, akıl sâhipleri için pek meydânda olan bir hakîkattir. Böyle olduğunu âyet-i kerîmeler ve hadîs-i şerîfler göstermektedir. Şûrâ sûresinin 20. âyet-i kerîmesinde meâlen, (Âhireti kazanmak için çalışanların kazançlarını arttırırız. Dünyâ menfaati için çalışanlara da, ondan veririz. Fakat, âhirette bunların eline bir şey geçmeyecektir) buyuruldu. Peygamber efendimiz buyuruyor ki: (Allahü teâlâ, âhiret için yapılan iyiliklere dünyâda da mükâfât verir. Fakat, yalnız dünyâ için yapılan işlere âhirette hiç mükâfât vermez.) İslamiyetin âhiretteki faydalarıyla birlikte dünyâdaki faydalarını, sosyal iyiliklerini de düşünmek yasak değildir. İslâmiyetin hükümlerinin dünyâda olan faydalarını ve iyiliklerini Müslümânların da bilmesi faydalıdır. Ancak, Müslümânların yalnız bilmekle kalması lâzım olup, ibâdetleri dünyâ faydaları üzerine binâ etmek derecesine gelmemelidir. Böyle olursa, ibâdetler bozulur. İslâmiyetin istediği vazîfelerde dünyâ için ne kadar fayda bulunursa bulunsun, bunları yalnız Allahü teâlânın emri olduğu için ve âhirette, azâbdan kurtulmak için yapmak lâzımdır. Böyle niyyet olunca, dünyâ faydalarının ayrıca düşünülmesi de, zarar vermez. İbâdetlerde âhiret faydalarını bırakarak, yalnız sosyal iyilikler aramak ve bu araştırmayı esâs tutmak, dîne inanmamak hastalığının alâmetlerindendir. İslâmiyetin hükümlerinin dünyâdaki faydaları, iyilikleri pek mühim ve meydânda olmakla berâber, Cennet ve Cehenneme inananlar, dünyâ menfaatlerini hâtırlarına bile getirmezler. Âhiretteki sayısız ve sonsuz saâdetler ve çok acı ve nihâyetsiz felâketler karşısında dünyânın gelip geçici zevk ve acılarının hiç değeri yoktur. İslâmiyetin hükümleri, sosyal faydalar üzerine kurulursa, bu hükümlerin zamânla değişmesine, bozulmasına yol açar. Amel, niyete göre dürüst olur. Nitekim hadis-i şerifte; (Mü'minin niyeti amelinden hayırlıdır) buyurulmuştur. Amellerin efdali... Hazret-i Ömer; "Amellerin efdali; farzları yapmak, haramlardan sakınmak ve doğru bir niyet sahibi olmaktadır" buyurmuştur. Ebu Hureyre hazretleri; "İnsanlar, niyetlerine göre haşrolunurlar" buyurmuştur. Hasan-ı Basri hazretleri; "Cennet ehlinin Cennette ve Cehennem ehlinin de Cehennemde ebedi olarak kalmaları, niyetleri sebebiyledir. Çünkü niyyetleri, inançlarında ebedi kalmak şeklindedir" buyurmuştur. Bilal bin Sa'da hazretleri; "Bir kimse mü'minim dediği zaman, Allahü teala onun ameline bakmadan bırakmaz. Amel ettiği vakit veraına bakar. Vera sahibi olunca da onun niyetine bakar. Eğer niyeti düzgünse, diğer kusurlarını affeder" buyurmuştur. İmâm-ı Sevri hazretleri de; "Önceki Müslümanlar, nasıl amel edeceklerini öğrendikleri gibi, nasıl niyet edeceklerini de öğrenirlerdi" buyurmaktadır.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.