Takdir olana râzı olabilmek...

A -
A +

Allahü teâlâya yaklaşmak, Onun rızâsına, sevmesine kavuşmak demektir. İbâdetler, Allahü teâlânın rızâsına kavuşmak için yapılır. Bunun için de, nimetlerde olduğu gibi, elem, dert geldiği zamânlarda da, Allahü teâlânın irâdesine ve ezeldeki takdîrine teslîm ve râzı olmak lazımdır. Zaten kul için, sâhibinin işinden râzı olmaktan başka çâre yoktur. İnsan, bu dünyâda kalmak için yaratılmadı. Nimetler gibi, belâlar, dertler de, Allahü teâlânın irâdesi ve ezeldeki takdîri ile gelmektedir. Onun takdîrine râzı olmak ve teslîm olmak lâzımdır. Seyyid Ahmed Rıfâî hazretleri; "Nefse, Allahü teâlânın kazâ ve kaderine rızâ göstermek kadar zor gelen bir şey yoktur. Çünkü, kadere râzı olmak, Allahü teâlânın hükmüne boyun eğmek, nefsin isteklerine zıttır. Nefs bunları istemez. Saâdete kavuşmak, nefsin rızâsını terk edip, Allahü teâlânın rızâsına koşmakla mümkündür. Saâdete kavuşanlara müjdeler olsun" buyurmuştur. "Senin için sıkıntı yok" Eshâb-ı kiramdan Enes bin Mâlik hazretleri şöyle anlatır: "Zeyd bin Erkâm hazretlerinin gözü ağrıyordu. Ona geçmiş olsun ziyâretine gittim. Resûlullah efendimiz de orada idi. Mubârek elleriyle Zeyd bin Erkâm'ın iki gözünü açtı. Mubârek ağzının suyundan koydu ve: -Senin için bir sıkıntı kalmadı, buyurdu. Gözleri hemen iyileşti. Sabâhleyin Resûlullah efendimizin huzûruna gitti. Resulullah efendimiz ona; -Ey Zeyd, gözlerinin ağrısı devâm etseydi ne yapardın? diye sordular. O da; -Yâ Resûlallah, sabrederdim ve Allahü teâlânın takdîrine rızâ göstererek netîceyi beklerdim, dedi. Bunun üzerine Resûlullah efendimiz; -Cânım kudretinde olan Allahü teâlâ için, eğer senin gözlerin o hâlde kalsaydı ve sen sabretseydin affedilmiş olarak Allahü teâlâya kavuşurdun, buyurdu." Süfyân-ı Sevrî hazretleri, zamanının alimleri ile beraber oturuyordu. Yanlarında Vüheyb bin Verd hazretleri de vardı. Bir ara Vüheyb bin Verd hazretlerine: -Siz, Allahü teâlâya kavuşmak için hemen ölmeyi mi yahut daha fazla ibâdet edebilmek için daha çok yaşamayı mı, yoksa hiçbir şey düşünmeden Allahü teâlânın takdirine râzı olup susmayı mı tercih edersiniz? diye sual ettiler. Vüheyb bin Verd hazretleri cevab olarak; -Ben hiçbir şey demem. Allahü teâlâ benim hakkımda neyi irâde edip takdir etmiş ise, ben onu isterim. Onu severim ve ondan râzı olurum, buyurdu. Orada bulunanların hepsi bu cevaptan çok memnun oldular. Süfyân-ı Sevrî hazretleri de kalkıp Vüheyb bin Verd hazretlerine sarılıp alnından öptü ve; -En doğrusunu sen söyledin, buyurdu... Râbia-i Adviyye hazretleri henüz çocuk yaşta iken anne ve babasını kaybeder. Üstelik, Basra'da kıtlık ve fevkalâde pahalılık vardır. Bu hengâmede hazret-i Râbia'nın ablaları çeşitli yerlere dağılır giderler. Kimsesiz kalan hazret-i Râbia'yı zâlim bir kimse yakalar ve hizmetçi olarak iş gördürür. Sonra da köle olarak altı gümüş karşılığı bir ihtiyara satar. O ihtiyarın hizmetçisi olarak, gösterilen zor işleri sabırla yapmaya çalışır. Çok sıkıntılı günler geçirir. Çok zahmetler çeker, fakat isyân etmez, Allahü teâlânın takdirine râzı olur. Edebi, hayâsı çok fazla olduğu için karşısına çıkan bir yabancıdan sakınayım derken düşer ve kolu kırılır. Acz ve kırıklık içinde, mahzûn olmuş bir kalb ile Allahü teâlâya; "Yâ Rabbî! Garib, kimsesiz, yetim ve öksüzüm. Köle edildim. Bir de kolum kırıldı. Lâkin ben bunların hiçbirine üzülmüyor, yalnız senin rızânı istiyorum. Benden râzı olup olmadığını da bilmiyorum" diyerek yalvarır. Bu sırada bir nidâ duyulur: "Üzülme, sen âhirette meleklerin bile imreneceği bir makamda bulunacaksın!.." Râbia-i Adviyye hazretlerine; -Bir kulun Allahü teâlânın takdirinden râzı olup olmadığı nasıl bilinir? diye sual edildiğinde; -Gelen nîmetlerden zevk aldığı gibi, gelen musîbetlerden de zevk aldığı zaman, cevabını vermiştir. Şerefli bir hayat için... Ebû Ali Rodbârî hazretleri buyurur ki: "Sıkıntılara sabretmeyen kimsede rızâ yoktur. Nîmetlere şükretmeyen kimsede kemâl yoktur. Allahü teâlâya yemîn ederim ki, ârifler, Allahü teâlâya muhabbet, O'nun takdirine rızâ ve O'nun nîmetlerine şükür ederek vâsıl olmuşlardır." Abdülazîz ed-Dîrînî hazretleri; "Eğer kadere, Allahü teâlânın hükmüne rızâ gösterirseniz şerefli bir hayat yaşarsınız. Yok, imkânsız bir şeyin olmasını ümit ederseniz, ümidinizi, tehlikeli bir şey üzerine binâ etmiş, kurmuş olursunuz" buyurmaktadır. Cüneyd-i Bağdâdî hazretleri bir gün, Ebû Bekir Şiblî hazretlerini; "Lâ havle velâ kuvvete illâ billah..." derken görür ve ona hitaben; "Bu söz canı sıkılanların kelâmıdır. Can sıkıntısı ise kazâya rızâ göstermemekten kaynaklanır" buyurur. Netice olarak, Ebû Osman Mağribî hazretlerinin buyurduğu gibi: "Güzel ahlâk, Allahü teâlânın takdirine râzı olmaktır."

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.