"İhlâs, âhirete inanmanın alâmetidir"

A -
A +

İnsanların, sıhhatli, sağlam, rahat, neşeli yaşamalarına ve âhirette sonsuz saâdete kavuşmalarına sebep olan faydalı şeylere Nimet denir. Allahü teâlâ, çok merhametli olduğu için, kullarına lâzım olan bütün nimetleri yarattı. Bunlardan nasıl istifâde edileceğini, Peygamberleri ile gönderdiği kitaplarında bildirdi. Bu bilgilere, Din denir. Müslümân olsun, kâfir olsun, herhangi bir insan, bu kitaplara uygun yaşarsa, dünyâda rahat ve huzûr içinde olur. Meselâ, bir eczânede yüzlerce faydalı ilaç vardır. Her ilâcın kutusunda târifnâmesi vardır. İlâcı, târifeye uygun kullanan, faydasını görür. Târifeye uymayan ilaçtan zarar görür. Kur'ân-ı kerîme uygun yaşayan da nimetlerden fayda görür. Dünyâda ve âhirette saâdete kavuşmak, rahat ve neşeli yaşamak için Müslümân olmak lâzımdır. Îmânı olan ve İslâmiyete uyan, yanî harâmlardan sakınıp ve ibâdetlerini yapan kimseye, Müslümân denir. Allahü teâlâ hakîkî Müslümândan râzı olur. Onu sever. Hakîkî Müslümân olmak için, Ehl-i sünnet âlimlerinin bildirdikleri gibi îmân etmek ve ibâdetlerini doğru ve İhlâs ile yapmak lâzımdır. Allahü teâlâ doğru ve ihlâs ile ibâdet yapanları seveceğini, bunların kalplerine dünyâda feyzler, nûrlar vereceğini, âhirette de sevâb, yanî iyilik vereceğini vadetti. İbâdetlerin doğru olması İbâdet, emirleri yapmak, takvâ harâmlardan, yasak edilmiş olanlardan sakınmak demektir. İbâdetlerin doğru olması için, nasıl yapılacaklarını öğrenmek ve öğrendiklerine uygun olarak yapmak lâzımdır. İhlâs, gerek beden ile, gerek mal ile yapılan farz veyâ nâfile bütün ibâdetleri, meselâ hayrât ve hasenât yapmayı, Müslümânları sevindirmeyi, onları sıkıntıdan kurtarmayı, zikri, istigfârı Allah rızâsı için yapmaktır. Mal, mevki, hürmet, şöhret kazanmak için yapılan ibâdetde ihlâs olmaz, riyâ olur. Böyle ibâdete sevâb verilmez. Günâh olur, azâb yapılır. İmâm-ı Rabbânî hazretleri buyuruyor ki: "Bütün mü'minler ibâdet yaparken, Allahü teâlâ emrettiği ve beğendiği için yapmaya niyet ediyorlar. Böylece ihlâs ile yapıyorlar. Fakat bütün işlerin, iyiliklerin hep ihlâs ile yapılması ve bu ihlâsın kalbe hemen gelmesi lâzımdır. Bazı kimselerde, ibâdetlere başlarken yapılan niyet, ihlâs, zahmet çekerek, kendini zorlayarak hâsıl oluyor ve kısa bir zamân devâm ediyor. Sonra kalbe nefsin arzûları geliyor. Devâmlı ihlâs sâhiplerine muhlas denir. Zahmet çekerek elde edilen, devâmsız ihlâsın sâhiplerine muhlis denir. Muhlas olana, ibâdet yapmak, tatlı ve kolay olur. Çünkü bunlarda, nefislerinin arzûsu ve şeytânın vesvesesi kalmamıştır." Bid'at, harâm işleyenlerin ve böyle kimselerle arkadaşlık, komşuluk yapanların kalblerinde, ihlâs kalmaz. Zulmet, kara lekeler hâsıl olur. İbâdete başlarken nefs ve şeytân ile mücâdele ederek, devâmsız olan ihlâs elde edilebilince, böyle ihlâs ile yapılan ibâdetler de, zamânla nefsi zayıflatır, devâmlı ihlâs elde etmeye sebep olur. Fakat buna kavuşmak senelerce sürer. Eşbâh isimli kitapta buyuruluyor ki: "Bir ibâdette sevâp hâsıl olması için, bu ibâdetin sahîh olması şart değildir. Hâlis niyet edilmesi şarttır. Hâlis niyet ederek yapılan bir ibâdet, bilmeyerek fâsid olursa, sahîh olmaz. Fakat niyet edildiği için, çok sevâb hâsıl olur. Meselâ, abdestli olduğunu zannederek, abdestsiz kılınan namâz sahîh olmaz. Fakat, niyetine karşılık çok sevâb verilir. Necis olduğunu bilmediği suyu, temiz zannederek, bununla abdest alıp kılınan namâzın şartı noksan olduğu için sahîh olmaz ise de, niyet mevcut olduğu için sevâb verilir. Şartlarına uygun olduğu için sahîh olan bir namâz, riyâ ile, gösteriş için kılınırsa, sevâb hâsıl olmaz." Bir Müslümanın maksadı, hedefi, ölünceye kadar, Allahü teâlânın emirlerini ihlas ile yapmak olmalı ve bu hususta gevşek davranmamalıdır. "Ben hedefi gördüm!" Ebû Müslim Havlânî hazretleri, ömrünün her ânını değerlendirirdi. Yaşı ilerleyip vücûdu zayıf düştüğünde, kendisine; -Yaptığınız tâatlardan birazını azaltsanız, dediler. Bunu söyleyenlere; -Siz bir atı yarış için gönderseniz, yarışı tamamlayıp hedefe ulaşmadan atın sürücüsüne, 'buna yumuşak davran ve kendi hâline bırak' demezsiniz değil mi? dedi. Onlar da; -Evet dediler. Bunun üzerine buyurdu ki; -İşte ben de hedefi gördüm. Fakat henüz geçemedim. Her vaktin bir gâyesi vardır. O vakit geçince bir şey hâsıl olur. Bütün vakitlerin hedefi ise ölümdür. Bütün zaman geçer, sonunda ölüm gelir. Netice olarak Ebû Muhammed Cerîrî hazretlerinin buyurduğu gibi: "İhlâs, âhiretteki nîmet ve azaplara yakînen inanmanın alâmetidir. İbâdetlerdeki riyâ, gösteriş de, âhiretteki nîmet ve azaplara inanmakta tereddüd olduğunun alâmetidir."

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.