Nimet sahipleri büyük bilinir...

A -
A +

Nimet sahipleri, büyük bilinir ve iyilik edenlere hürmet edilir. İyilik yapana teşekkür edileceğini ise, herkes bilir. Zira bu, insanlık icâbıdır. Hadîs-i şerîfte; (Herkes, kendisine ihsân edeni sever. Bu sevgi, insanın cibilliyetinde, yaratılışında mevcûttur) buyurulmaktadır. Hakîm-i Tirmizî hazretlerine; "Şükür nedir?" diye sorulduğunda, cevâbında; "Şükür; gönlünün, nimet veren Allahü teâlâya tam bağlı olmasıdır" buyurmuştur. Bunun için, her nimetin hakîki sâhibi olan Allahü teâlâya şükretmek, insanlık icâbıdır ve aklın lüzûm gösterdiği bir vazîfe, bir borçtur. Fakat, Allahü teâlâ, her ayıp ve kusûrdan uzak, insanlar ise, ayıp kirlerine ve noksanlık lekelerine bulaşmış olduğundan, O'nunla hiç münâsebetleri, alâkaları yoktur. Cenâb-ı Hakkı nasıl büyük bileceklerini, nasıl şükredeceklerini anlayamazlar. Allahü teâlâya karşı söylenmesini güzel sandıkları şeyler, O'na çirkin gelebilir. Onu büyültmek, hürmet etmek sandıkları, hakâret ve küçültmek olabilir. Allahü teâlâya hürmet ve şükür şekilleri, yine O'ndan bildirilmedikçe, O'na lâyık olacağına güvenilemez ve O'nun kabûl edeceği bir ibâdet olamaz. Çünkü, insanların hamdetmeleri, O'na belki hakâret olur. İşte, O'nun tarafından bildirilen, tazîm, hürmet ve şükür şekli, Peygamberlerin bildirdikleri dinlerdir. O'na kalb ile yapılacak hürmetler, dinde bildirilmiş, dil ile yapılacak şükürler, orada gösterilmiş ve her uzvun yapacağı işler, açık ve geniş olarak açıklanmıştır. Abdullah-ı Ensârî hazretleri; "Şükür; nîmeti bilmenin ismidir. Zîrâ şükür, nîmeti vereni bilmeye götürür. Bu mânâdan dolayı, Kur'ân-ı kerîmde İslâm ve îmâna, şükür ismi verilmiştir" buyurmaktadır. Cüneyd-i Bağdâdî hazretleri de; "Şükür, Allahü teâlânın ihsân ettiği nîmet ile O'na isyân etmemek, O'na isyân için, ihsân ettiği nîmeti sermâye olarak kullanmamaktır" buyurmuştur. O hâlde, Allahü teâlâya inanmak, kalbin ve bedenin yapması ile şükretmek, ancak dîne uymakla olur. Allahü teâlâya, dînin dışında yapılacak hürmete ve ibâdete güvenilemez. Çok defa tersine olup, sevap sanılan, günâh olur. Bütün bunlardan anlaşılıyor ki, dine uymak, insanlık îcâbıdır ve aklın istediği ve beğendiği bir şeydir. Allahü teâlâya, Onun dîninin dışında şükredilemez. Bâyezîd-i Bistâmî hazretleri; "Allahü teâlânın nîmetleri, her an herkese gelmektedir. O halde her zaman O'na şükretmek lâzımdır" buyurmaktadır. Ebû Saîd-i Harrâz hazretleri buyuruyor ki: "Şaşarım o kimseye ki bütün âlemde Allahü teâlâdan başka ihsânda bulunan bir zâtı görmediği halde, nasıl olur da kalbini tamâmen ona yöneltmez. Çünkü hakîkî mânâda ihsân, her şeyin sâhibi olan Allahü teâlânın yaptığı şeydir. Zîrâ ihsan, iyiliğe muhtâc olana, iyilik yapmaktan ibârettir. Bir kimse başkasına bir iyilik yapınca, ona teşekkür etmeli ve o kimseye iyilik yapmak istidâdını ve gücünü veren yâni iyiliğin hakîkî sâhibi olan Allahü teâlâya da şükretmelidir." İbn-i Semmâk hazretleri, sevdiklerinden birine gönderdiği mektupta; "Her hâlinde takvâ üzere ol, haramlardan sakın, Allahü teâlânın nîmetlerine şükret ve O'ndan kork. Nîmete şükretmek; günâh işlememekle olur" buyurmuştur. İmâm-ı A'zam Ebû Hanife hazretleri, Allahü teâlâdan çok korkar ve şöyle buyururdu: "Mümin, Allahü teâlâdan korktuğu kadar hiçbir şeyden korkmaz. Şiddetli bir hastalığa yakalanır veya fecî bir kazâ veya belâya uğrarsa, gizli veya âşikâr; "Yâ Rabbî, bana bu belâyı neden verdin?" diye şikâyetçi olmaz. Bilâkis hastalığa, belâya ve kazâya rağmen, Allahü teâlâyı zikir ve şükreder." ? Her nefese iki şükür!.. Mehmed Emîn Tokâdî hazretleri buyurdu ki: "Bir nefeste iki nîmet vardır. Bunun için her nefese iki şükür lâzımdır. Yirmi dört saatte, her saate bin nefes ve her nefese iki şükür olmak üzere kırk sekiz bin şükür olur. Bir insan bütün işlerini bıraksa, şükür, şükür diyerek Allahü teâlâya hamd ve şükretse yine şükrün hakkını edâ edemez. Mâlûm oldu ki, Allahü teâlâya şükrün binde birini edâ edemez." Ahmed Gazâlî hazretleri buyuruyor ki: "Ey insanoğlu! Allahü teâlâ bütün eşyâyı senin için yarattı. Seni de kendisi için yarattı. Sen ise, Allahü teâlânın senin için yarattığı şey ile meşgûl oldun, nîmetin sâhibini unuttun. Sana gelen bağış ve lütuflarından faydalandın. Vereni hatırlamadın. Böylece nîmetin şükrünü edâ etmedin. Sana verdiği ihsân ve lütuflarının hürmetine riâyet etmedin. Nîmet sâhibine şükür, O'nun verdiği nîmete şükür etmektir. Bu da, kendisine verdiği nîmetten dolayı O'na senâda bulunmakla olur." Netice olarak Alâüddevle Semnânî hazretlerinin buyurduğu gibi: "Şükür, Allahü teâlânın lütuf ve ihsânını, rahmetini görmektir. Bütün nîmetlerin, O'ndan geldiğini anlamaktır."

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.