Allahü teâlânın gördüğünü unutmamak...

A -
A +

Allah korkusu ve Allah sevgisi, insanları saâdet ve huzûra kavuşturan iki kanat gibidir. Peygamber efendimiz; (Bir kimse, Allah'tan korkarsa, her şey ondan korkar. Bir kimse Allah'tan korkmazsa, her şeyden korkar olur) buyurmuştur. Allah'tan korkan bir kimse, Onun emirlerini yapmaya, yasaklarından sakınmaya titizlikle çalışır. Hiç kimseye kötülük yapmaz. Kendine kötülük yapanlara sabreder. Yaptığı kusûrlara tövbe eder. Sözünün eri olur. Her iyiliği Allah için yapar. Kimsenin malına, canına, nâmûsuna göz dikmez. Çalışırken, alış veriş ederken, kimsenin hakkını yemez. Herkese iyilik eder. Şüpheli şeylerden kaçınır. Makâm sâhiplerine, zâlimlere yaltaklanmaz. İlim ve ahlâk sâhiplerine saygı gösterir. Arkadaşlarını sever ve kendini sevdirir. Kötü kimselere nasîhat verir. Onlara uymaz. Küçüklerine merhametli ve şefkatli olur. Misâfirlerine ikrâm eder. Kimseyi çekiştirmez ve keyfi peşinde koşmaz. Zararlı ve hattâ faydasız bir şey söylemez. Kimseye sert davranmaz. Cömert olur. Mâlı ve mevkii herkese iyilik etmek için ister. Riyâkârlık, ikiyüzlülük yapmaz. Kendini beğenmez. Allahü teâlânın her ân gördüğünü ve bildiğini düşünerek hiç kötülük yapmaz. Onun emirlerine sarılır. Yasaklarından kaçar. Allah'tan korkanlar milletine, memleketine faydalı olur. Nefislerine tâbi olanlar!.. Muhammed Ma'sûm Fârûkî hazretleri buyuruyor ki: "Nefislerinin arzûlarına tâbi olup, dünyâ lezzetlerini İslâmiyyete uygun kullanmayanlar, böylece, faydalı ve dâimî olan Cennet lezzetlerinden kaçanlar çok zavâllıdır. Allahü teâlânın her şeyi gördüğünü bilmiyorlar mı? Zararlardan kurtulmak için, dünyâ lezzetlerini İslâmiyyete uygun kullanmak lâzım olduğunu işitmemişler mi? Sorgu, suâl günü elbet gelecek, herkesin, dünyâda yaptıkları, önlerine serilecektir." Cüneyd-i Bağdâdî hazretlerine birise; -Sokakta, kendimi harama bakmaktan menedemiyorum. Bu günâhtan kurtulmak için ne yapayım? diye sorunca, cevabında; -Allahü teâlânın seni, senin onu görmenden dahâ çok gördüğünü düşün! buyurdu. Peygamber efendimiz buyurdu ki: (Allahü teâlâ, Adn ismindeki Cenneti, şu kimseler için hâzırladı ki; günâh işleyecekleri zamân, Onun büyüklüğünü düşünüp, Ondan hayâ ederek, günâhlardan kaçınırlar.) Zünnûn-ı Mısrî hazretleri şöyle anlatır: "Bir gün dağlarda dolaşırken bir topluluk gördüm. Hepsi bir yerinden rahatsızdı. -Siz burada ne yapıyorsunuz? diye sorduğumda bana; -Şurada bir âbid var, her sene bir sefer dışarı çıkar, bize okuyunca hepimiz şifâ buluruz, dediler. Ben de onlara katılarak, dışarı çıksın diye bekledim. Bir adam çıktı. Yüzü sarı, vücûdu zayıf ve gözleri çukurlaşmıştı. Heybetinden dağ sallandı. Sonra şefkatli bir gözle onlara baktı, sonra semâya baktı, onlara doğru üfleyince, hepsi şifâ buldu. Yerine gitmek isterken, eteğine yapışıp; -Allah için onları maddî hastalıklardan kurtardın. Benim de mânevî hastalığımı tedâvi et, dedim. -Ey Zünnûn, elini eteğimden çek! Allahü teâlâ seni gördüğü hâlde, O'nu bırakıp benim eteğimi tuttun. Allahü teâlâ ikimizi de helâk eder, dedi." Nasîruddîn Mahmûd hazretleri; "Amel iki kısımdır. Biri beden ile olan amel olup, herkesin mâlumudur. Diğeri kalbin amelidir. Buna "murâkabe" denir. Murâkabe, kalbinde Allahü teâlânın seni gördüğü ve sana baktığı düşüncesini dâimâ bulundurmandır" buyurmuştur. Fudayl bin İyâd hazretleri, bir gün küçük çocuğunu kucağına alır, okşar ve bağrına basar. Çocuk; -Babacığım beni seviyor musun? der. Fudayl bin İyâd hazretleri; -Evet buyurur. Çocuk; -Peki Allahü teâlayı seviyor musun? der. O da; -Tâbiî seviyorum cevabını verir. Çocuk tekrar; -Peki kaç tane kalbin var? diye sorunca; -Bir tane diye cevap verir. Bunun üzerine çocuk; -Ey babacığım! Bir kalbe iki sevgiyi nasıl sığdırabiliyorsun? deyiverir. Fudayl bin İyâd hazretleri, küçük çocuğunun bu derin mânâlı sözleri, kendi kendine söylemediğini, Allahü teâlânın söylettiğini anlayarak yavrusunu kucağından bırakarak eliyle başını dövmeye başlar ve bundan sonra her an Allahü teâlâ ile meşgûl olacağına söz verir ve oğluna da; -Ey oğlum! Sen ne güzel vâizsin, deyip bağrına basar ve; seni hakîki sevgilinin izni ve emri ile seviyordum buyurur. Edebe riâyet etmekle!.. Bâyezîd-i Bistâmî hazretlerine; -Bulunduğunuz şu derecelere nasıl kavuştunuz? diye sual edildiğinde; -Her yerde Allahü teâlânın gördüğünü ve bildiğini düşünüp, edebe riâyet etmekle, cevabını verir. Ebü'l-Hüseyin Nûrî hazretleri; "Kim Allahü teâlânın kendisini dâimâ bildiğini ve gördüğünü düşünmezse, Allahü teâlâ da ona rahmet nazarıyla bakmaz" buyurmuştur. Netice olarak, Abdülkâdir Geylânî hazretlerinin buyurduğu gibi: "İhlâs, insanların görmesini hâtıra getirmeyip, Yaradanın dâimâ gördüğünü unutmamaktır."

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.