Mert isen, kendine baba ol!

A -
A +

Mert; sözlük anlamı itibariyle, yiğit, sözünün eri, özü sözü doğru demektir. Nâmert ise; mert olmayan, korkak, alçak anlamındadır. Allahü teâlâ, bu dünyayı, amel, ibadet yeri olarak yaratmıştır. Bunun için, ibâdetleri, tâ'atleri yapmakta, haramlardan sakınmakta, mert olmalı, gevşek, kaypak olmamalıdır. İmâm-ı Rabbânî hazretleri, bir talebesine hitaben buyurdu ki: "Biz kuluz. Sâhibimizin emrindeyiz. Başıboş değiliz. Her istediğimizi yapmaya serbest değiliz. İyi düşünelim! Uzağı gören akıl sâhibi olalım! Kıyâmet günü utanmaktan, pişmân olmaktan başka, ele bir şey geçmez. Gençlik çağı, kazanç zamânıdır. Mert olan, bu vaktin kıymetini bilip, elden kaçırmaz." Allahü teâlâ, rûhları yarattığı zaman, hepsine hitaben; -Elestü bi Rabbiküm=Ben sizin Rabbiniz değil miyim? diye sorduğunda, bütün rûhlar; -Kâlû belâ=Evet Rabbimizsin, diye cevap verdiler. Allahü teâlâ, Peygamberleri vasıtası ile, verilen bu sözü kullarına hep hatırlatmıştır. Sözünde sadık olup mert olanlar, bu dünyaya geldikleri zaman, rûhlar âleminde verdikleri bu sözde durup, Allahü teâlânın emirlerini yapıp, yasaklarından sakınmışlar ve ebedi saadete kavuşmuşlardır. Verdikleri sözü unutan nâmertler ise, nefsinin kulu ve kölesi olup, sonsuz felâkete sürüklenmişlerdir. "Kurbağa da yüzer!" Evliyânın büyüklerinden Ebû Sa'îd Ebülhayr hazretlerine; -Falanca kimse su üstünde yürüyor. Buna ne dersiniz? dediklerinde, cevabında; -Bunun kıymeti yoktur. Ördek ve kurbağa da suda yüzer, buyurur. -Falan adam havada uçuyor, dediklerinde; -Sinek ve çaylak da uçuyor. Sinek kadar kıymeti vardır, buyurur. -Falan kimse, bir anda bir şehirden diğer şehre gidiyor, dediklerinde ise; -Şeytân da, bir solukta doğudan batıya gidiyor. Böyle şeylerin dînimizde kıymeti yoktur. Mert olan, herkesin arasında bulunur. Alışveriş yapar, evlenir. Fakat, bir an Rabbini unutmaz, buyurur. Muhammed bin Münkedir hazretleri, ticaretle meşgul olurdu. Mağazasında çeşitli kumaşlar satardı. Bunlardan bazısının fiyatı beş altın, bazısınınki ise, on altın idi. Bir gün, kendisi yokken, çırağı, bir köylüye, beş altınlık kumaşı, on altına satar. Kendi gelip, haber alınca, akşama kadar köylüyü aratır ve onu bulunca; -Bu kumaş beş altından ziyâde etmez, der. Köylü; -Ben bunu, seve seve aldım, deyince; -Ben kendime uygun görmediğimi din kardeşime de uygun görmem. Yâ satıştan vazgeç, veyâ beş altını geri al, yâhut da gel, on altınlık kumaştan vereyim, buyurur. Köylü beş altını geri alır ve orada rastladığı birisine; -Bu mert kimdir? diye sorar. -O, Muhammed bin Münkedir'dir, derler. Köylü bu ismi duyunca; -Sübhânallah! Bu, öyle bir kimsedir ki, çölde susuz kalınca yağmur duâsına çıkıp, onun adını söylediğimiz zamân rahmet yağıyor, der. Bir zaman Hârûn Reşîd, Fudayl bin İyâd hazretlerine gelerek ondan nasihat ister. Sohbetten sonra Hârûn Reşîd hazretleri; -Birisine borcun var mıdır? diye sorar. O da; -Evet, Allahü teâlâya borcum var. O da itâattır, huzûruna böyle borçlu çıkarsam vay hâlime, buyurur. Hârûn Reşîd hazretleri; -İnsanlara borcun var mı demek istiyorum, der. -Allahü teâlâya şükür olsun ki, bana çok nîmetler verdi, hiç şikâyetim yoktur, buyurur. Bunun üzerine Hârûn Reşîd hazretleri, onun önüne bin altın koyup; -Bunlar helâldir. Annemin mîrâsındandır, der. Fudayl bin İyâd hazretleri; -Bütün bu nasîhatlerimin sana hiç faydası olmadı, buyurur ve yanından kalkıp gider. Daha sonraları, Hârûn Reşîd hazretleri, Fudayl bin İyâd hazretlerinin ismi anıldığında; -Ah! Ne insandır o! Hakîkaten mert kimsedir, derdi. "Sen O'ndan uzaksın!" Hamîdüddîn Nâgûrî hazretlerine; -Mülkün sâhibi nerededir ki, kalb yüzünü O'na çevirelim? denildiğinde, şöyle cevap verir: -Nerede değildir ki? "Nereye yönelirseniz, Allah'adır" âyet-i kerîmedir. Dünyâ ve âhiret nasîbinden vazgeçip mert olmak ve nefsin lezzetlerini terk etmek lazımdır ki, nerede bulunursa, O'nunla olsun. Nereye giderse, O'nunla gitsin. Ne söylerse O'nunla söylesin, ne ararsa O'nunla arasın. Sakın, O'nun senden uzak olduğunu sanma! Belki sen O'ndan uzaksın. Sen, sensiz sende yok olursan, başkasına açılmayan kapı sana açılır ve sana, seninle maksat gösterilir... İsmâil Hakkı Bursevî hazretleri nakleder: "Hocam Osman Fadlı Efendinin huzurunda, bazı Hristiyan ve Yahûdîlerin, herkese mertçe, cömertçe davrandıkları, iyilik ettikleri söylendiği zaman, cevabında; 'Böyle olmak, ebedî saâdet sâhiplerinin alâmetidir. Böyle olanların îmâna kavuşmaları, sonlarının felâh, kurtuluş olması umulur' buyurdu." Netice olarak, mert olan, Rabbini, sahibini ve cenâb-ı Hakka rûhlar âleminde verdiği sözü unutmaz, nefsinin esiri, kölesi olmaz. Kısacası din büyüklerinin buyurduğu gibi; "Mert isen, kendine baba ol!.."

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.