Papa Francis’in ziyareti!

A -
A +
Papa Francis’in Birleşik Arap Emirlikleri'ne ziyareti, ülkemizde de ciddi ses getirdi. Basına bakılırsa güya en büyük tepki de, Diyanet İşleri eski Başkanlarımızdan olan Görmez’den geldi.
Öncelikle bu ziyaretin gayesi neydi? Ona bakalım. Bunu Vatikan’ın açıklamasında buluyoruz:
“Bu ziyaret, daha önce Mısır’a yapılan ziyaret gibi, Kutsal Baba'mızın dinler arası diyaloğa verdiği büyük önemi yansıtıyor.”
Demek ki Papa’nın vazgeçmediği ve asla da vazgeçmeyeceği bir proje var: Dinler Arası Diyalog!
O, aynı zamanda Türkiye’de FETÖ’nün etkin olduğu dönemlerde en fazla sahip çıktığı ve aleyhte konuşanın da susturulduğu bir proje idi.
Neydi bu projenin hedefi? Bunun en çarpıcı açıklamasını Papa II. Paul yapmıştı.
O, 1991 yılında ilan ettiği Redemptoris Missio (Kurtarıcı Misyon) isimli genelgesinde aynen şöyle diyordu:    
“Dinler Arası Diyalog, Kilise’nin bütün insanları Kilise’ye döndürme amaçlı misyonunun bir parçasıdır… Bu misyon aslında Mesih’i ve İncil’i bilmeyenlere ve diğer dinlere mensup olanlara yöneliktir.”
Nitekim “Hıristiyan Olmayanlar Sekretaryası”nın başkanlığını yapan Kardinal Francis Arinze ise, 1985 yılında diyalog hususunda gelinen noktayı açıklarken şöyle demişti:
“Papa VI. Paul’un vizyonu gerçekleşmektedir. Çünkü Dinler Arası Diyalog, Kilise misyonunun normal bir parçası olarak görülmektedir.” (Bulletin, 59/XX-2, 1985, 124)
1998 yılında FETÖ elebaşı da bu konuyu vurgulamamış mıydı? Bakınız ne demişti o zaman:
“Papa 6. Paul Cenapları tarafından başlatılan ve devam etmekte olan Dinlerarası Diyalog İçin Papalık Konseyi (PCID) misyonunun bir parçası olmak üzere burada bulunuyoruz. Bu misyonun tahakkuk edişini görmeyi arzu ediyoruz.” (F. Gülen’in Papa’ya mektubundan, Zaman, 10.2.1998)
 
 
Montgomery Watt
 
İşin en vahim tarafı ise Diyanet ve İlahiyat fakültelerinin bu konuda aktif bir şekilde rol alması olmuştu. Nitekim 23 Kasım 2003 tarihinde Alman Konrad Adenauer Vakfı'nın, Armada otelinde düzenlediği, “Türkiye ve Avrupa’da Din, Devlet ve Toplum-Dinler Arası Barışçı bir Ortak Yaşam için Olanaklar ve Engeller” konulu sempozyumda, “Dinler Arası Diyalog” projesinin önde gelen temsilcilerinden Prof. Dr. Niyazi Öktem şöyle konuşmuştu:
“80’li yıllarda başlattığımız 'Dinler Arası Diyalog' projesinde hayli mesafe aldık. Bu konuda bize en büyük desteği Diyanet verdi. Sayın Başkan'ın gün boyu aramızda bulunması bunun en güzel ispatıdır. Sivil kuruluşlardan ise destek, Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı’ndan geldi. Vakfın Onursal Başkası Fetullah Gülen Hoca bize büyük destek verdi. Bütün bunların üstünde, Diyalog konusunun Türkiye’deki mimarı, öncüsü Prof. Dr. Mehmet Aydın’dır. Her birine huzurunuzda teşekkür ediyorum.”
Öyle ki bu konuda gerekli çabayı göstermek ve süreci akamete uğratmamak adına Diyanet’te Dinler Arası Diyalog Masası dahi kurulmuştu. Ne hazindir ki Diyanet yöneticileri, FETÖ ile mücadele başlayınca bu masanın adını “Dinler ve Medeniyetler Arası Münasebetler” yaparak devam ettirmeyi başardılar!
Neden böyle bir projeye ihtiyaç duymuşlardı?
Bunu da yine Dinle Arası Diyalog’un en etkili mimarlarından İskoç tarihçi, oryantalist, Anglikan papaz ve akademisyen William Montgomery Watt açıklamaktadır. O, “Modern Dünyada İslam Vahyi” adlı çalışmasında bunu şöyle ifade etmişti:
“Diyaloğun şartı ‘Benim dinim son dindir’ inancından vazgeçmektir: Dinlerin karşılaştırılması, yani üstünlük ve aşağılık açısından herhangi bir değerlendirmeye gitmemektir. Objektif anlamda geçerli olmadığı için gerçek diyalog anlayışı, bu çeşit karşılaştırmalardan vazgeçmeyi icap ettirir. Taraflardan biri ‘Benim dinim son dindir’ derse bu olmaz. Çünkü buradaki son kelimesi diğer dinlerden üstün olma veya diğer dinleri geçersiz kılma anlamlarına gelir. Bunun için, benim dinim diğerlerinkinden daha üstündür inancının terk edilmesi gerekir.”
Görülüyor ki dinde diyalogdaki maksat, “Müslümanlardaki dinî şuurun yok edilmesi"ydi. “Benim dinim son dindir, diğerleri yanlıştır” inancından vazgeçirmeyi prensip edinerek Hıristiyanlığın ve Yahudiliğin de hak bir din olduğu vurgulanacaktı.
Diyanet İşleri eski Başkanlarından olup hâlâ KURAMER gibi bir kurumu yöneten Ali Bardakoğlu, 2004 yılında Habertürk’te açıklamalarda bulunurken ılımlı ve hoşgörülü İslam anlayışını şöyle özetlemişti:
“Müslümanların, ‘İslamlaştırma’, Hıristiyanların da ‘Hıristiyanlaştırma’ politikalarını izlememelerinin adıdır.” (3.4.2004 Habertürk).
 
 
Püf noktası
 
Şimdi işin püf noktasına gelelim. Diyanet İşleri eski Başkanlarımızın etki alanında olup Diyanet’in desteklediği KURAMER’in yayınlarına. Yukarıda "Dinler Arası Diyalog"un mimarı olarak gösterdiğimiz M. Watt’ın eserleri hâlâ nerede basılıyor ve yayınlanıyor?
Papa’ya bağırmakla bu işler son bulmuyor. Bilakis geri planda meş’um faaliyetleri örtülmek isteniyor.
Papa’yı herkes biliyor. Gitmiş BAE’de ayin yapmış. Papa ayin yapar ve Hıristiyanların dertleri ile ilgilenir. Bunda garipsenecek ve bağrılacak bir durum göremiyorum açıkçası. Hatta belirttiğim üzere İslam’ı yok etmek için çırpınır. Asırlardan beri haçlı seferlerinin temsilcisi olarak da bu vazifeyi harfiyen yerine getirmiştir.
Son yüzyılda ise bu saldırılar şekil değiştirmiştir. Şimdi silahşorları İslam dünyasını bölmekte, parçalamakta, sömürmekte, birbirine kırdırmakta, Papa ise arkadan o bölgelere ziyarette bulunup sahte gözyaşı dökmektedir. Güya su, ekmek ve ilaç dağıtmaktadır. Hıristiyanlığa bu yolla kanalize etmeye çalışmaktadır.
Zira İslam ülkeleri içerisindeki kalemşorları Dinler Arası Diyalog safsatası altında Papa’nın dininin de temsilciliğini başarmaktadırlar.
M. Watt’ın kitapları satıştan kaldırılmadıkça, gerçek Ehl-i Sünnet âlimleri tanıtılmadıkça ve İslamiyet doğru bir şekilde öğretilmedikçe kuru bağırtınızın hiçbir faydası yoktur!
Bakınız, Ezher Üniversitesi Profesörlerinden İbrahim Al-Khouli, Bahreyn Kültür Diyaloğu Merkezi Müdürü Dhiyaa Al-Musavi’ye unutulmayacak bir ders verdi. Al-Musavi’nin Hıristiyanlara ve Yahudilere sevgi, saygı, muhabbeti üzerine, "Onlar sana bir Nobel ödülü versinler, hak ediyorsun” diye başlayan İbrahim Al-Khouli şöyle devam etti:
“(Sen dinlerine uymadıkça ne Yahudiler ve ne de Hristiyanlar asla senden razı olmazlar) [Bakara suresi: 120] buyuran Cenab-ı Hak’tır. Her şeyden önce 'Semavi Dinlerde Diyalog' başlığı bir aldatmaca ve yalandır. Zira semavi dinler diye bir şey yok. Allah katında Âdem aleyhisselamdan itibaren başlayıp Muhammed aleyhisselam ile son bulmuş tek din İslam’dır. Din kelimesi Kur’ân’da ve sünnette sadece tekil olarak bulunur. İkil ya da çoğul olarak geçmemiştir. Bu tabir Müslümanları ve Müslüman olmayanları aldatmak içindir. Birincisi, onların bahsettikleri şeyin doğru olduğu sanıldığından dolayı Müslümanları aldatmak içindir. Mason ajanlarından olan Sait el-Aşmavi ve benzerlerinin geçmişte dediği gibi: 'Tevrat’a ve İncil’e inanan biri Kur’ân’a inanmış gibidir. Üçü de haktır. Üçüne de herhangi birine de inanan kurtulur.' Bu adam böyle bir saçmalığı söyleyerek İslam’a ve Kur’ân’a tamamen küfretmiş ve Kur’ân’ı yalanlamıştır.
İkincisi, Müslüman olmayanlar için de bir aldatmadır. Çünkü onlar kendilerinin hak üzere olduklarını sandıkları için gerçeği araştırmaktan kaçınacaklardır. Hem maddi ilerleyişte hem de medeniyet gelişiminde başarılı oldukları ve hayat standartları da daha iyi olduğu için, diyalogcuların ifadesiyle, 'madem hepsi aynı, neden öyleyse dinlerine gireyim' demeyecekler mi?
Şunu da unutmayalım! Haçlı seferlerini kışkırtanların ve Avrupa’da İslam nefretini yayanların başında din adamları geliyordu. Hangi adamlarla konuşulacak ve diyalog kurulacak? Din adamları kim? Onlardan biri yakın bir tarihte tanıklık etmişti. Bu kişi yayınladığı bildirileri ile tanınan çağdaş Papa’dır. 1981’de Afrika’da bir defada dokuz bin misyoner görevlendirmişti. Bunun sebebi sorulduğunda, 'İslam’ın Afrika’da yayılışını engellemek' olduğunu açıkça söylemişti. Mısır'a gelince yeri öperek selamlamıştı. İnsanlar, 'Aman Allah’ım ne alçak gönüllü' diyorlardı. Ben de 'Yanılıyorsunuz ve bilmiyorsunuz. Bu sadece Limbi’nin, 'Ey Salahattin! Biz geri döndük' sözünü temsil eden bir öpücük' olduğunu ifade etmiştim.  Anlamı ise 'Mısır, İslam’dan önceki hâline geri dönecektir' demekti. Kiminle biz diyalog kuracağız? Bu, kuzunun kurtla olan diyaloğu gibidir. Kuzu olan Müslümanlar kurt olan ise karşı taraf…"
Evet, Görmez ve Bardakoğlu, KURAMER faaliyetlerini ne için kim adına yürütüyorlar? İbrahim Al-Khouli’nin bu sözleri hakkında ne düşünüyorlar? Bu âlimlerin kitaplarını çevirseler ne kaybederler acaba?
 
 
TEFEKKÜR
 
Din düşmanından bir su içme kandırmaz seni
Müstakim ol Hazreti Allah utandırmaz seni
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.