Tarih bilmeyenin akıbeti hayrolmaz!

A -
A +
Tarih cahilleri konuşmaya başladıklarında iftiradan kurtulamazlar!
Tarih bilmeyenler çok kul hakkına düşerler.
Tarih bilmeyenler hadiseleri çözemezler, kendisini dinleyenleri iki dünyada felakete sürüklerler.
Bunu bir de hiç araştırmadan soruşturmadan sırf ideolojik körlükle yapanlar vardır ki bu daha vahimdir.
Tarihimizin ve dünyanın en büyük cihangirlerinden Yavuz Sultan Selim Han da bu tiplerin iftiralarından kurtulamamıştır.
Nitekim geçtiğimiz günlerde Gazeteci Enver Aysever, İsmail Ağa Cemaati ve Yavuz Sultan Selim Han hakkında konuşurken bir sürü çamlar devirdi! Kendileri aleyhine çıkan bir haberi, kılı kırk yararak araştıran gazeteci taifesi, nedense düşmanının haberine balıklama atlıyor. Acaba doğru mu diye sorgulamıyor. Kaldı ki 500 sene öncesi olaylar söz konusu olunca, insan daha da bir soruşturmak ister. Şöyle diyor Aysever:
“Türkiye’nin siyasal hayatında Nakşibendîlik bir esastır. Nakşibendîliğin ne olduğunu anlarsak ancak bugün İsmail Ağa Cemaatini de anlayabiliriz. Eğer yerinizdeyseniz başlayalım. Şöyle bir harita var önümüzde Safeviler söz konusu dolayısıyla bu coğrafyayı aklımıza bi yazalım. Devlet içinde Sünni tarikatlara yaslanma geleneği Yavuz Selim ile başlıyor...”
Haydi bakalım üç cümle İsmail Ağa, Nakşibendilik, Safeviler, Osmanlı Devleti ve Osmanlı Devleti’nde Sünni tarikatlara yaslanma geleneğinin Selim Han ile başlaması... Bu beyefendi tarihi soytarılardan mı okuyor anlamadım!
Yahu Ertuğrul, Osman ve Orhan Gazilerin Vefaiyye, I. Murad Han’ın Melamiyye, Yıldırım Bayezid’in Nurbahşiyye, Çelebi Mehmed’in Zeyniyye, II. Murad ve Fatih’in Bayramiyye tarikatına bağlı olduğunu hiç okumadın mı hiç görmedin mi? Bunlar Sünni tarikatlar değil miydi?
Yine Anadolu’ya Nakşibendiliği Mısır’dan Yavuz Sultan Selim getirdi derken, insan şöyle ansiklopedik bilgi de olsa bir araştırmaz yapmaz mı?
Nakşibendîlik Anadolu’ya ilk ne zaman ve kim tarafından yayıldı diye bakamaz mısın?
Bir defa Yavuz’un Mısır’a gidişi 16. Asrın ilk çeyreği içinde oldu.
Nakşibendîliğin Anadolu’ya yayılmasının başlangıcı ise 15. Asrın ikinci yarısındadır ki henüz Osmanlı saltanatında Fatih Sultan Mehmed Han bulunmaktadır. Anadolu’ya ilk yayıcısı ise büyük mutasavvıf Abdullah-ı İlahi hazretleridir.
Şimdi de araştırın bakalım Sn. Aysever:
Birincisi Yavuz’un hocası kimdi? İkincisi ise Yavuz’un Mısır’dan getirdiği Nakşibendî âlimleri kimlerdi? Sallamakla olmuyor.
Aysever’in ikinci mühim iftirası ise Selim Han’ın şahsiyeti ile alakalıdır. O konuşmasına şöyle devam ediyor:
“Yavuz Selim’in özellikle Aleviler açısından korkunç bir bellek olarak zihinlerde kalmasının nedeni o meşhur katliamdır. Dolayısıyla Yavuz Sultan Selim’in rotası  bu anlamda Sünni bir Nakşi geleneğini doğurabilecek bir zeminden oluşuyor.”
İnsan önce ne alaka diye düşünüyor! Sonra, demek ki Sünni inancını yerleştirebilmek için Alevileri katletmiş dediğini anlıyorsun. Peki ya İsmail Ağa Cemaati ve Nakşibendîlik? Galiba onları da katliam konusunda izin verebilecek bir tarikat olarak düşünüyor!
 
 
Selim Han katliamcı mı?
 
İnsanın aklına şimdi "İskender Pala cevap versin Aysever’e..." diyesi geliyor. Ne de olsa tarihî hakikatlere çok uygun diyerek Yavuz ve Şah İsmail hakkında bir roman kaleme almış. Verebilir mi? Elbette hayır. Neden derseniz romanda Yavuz hakkında Aysever’den daha beter bir şekilde katliamcı olarak gösterdiğine tanık olacaksınız!
Sn. Aysever’e Sünnilere karşı Şah İsmail’i sorsam nasıl bir cevap verirdi acaba?
Siz yine de Sünni devletlerden başka hiçbir devletle vuruşmayan Şah İsmail’in şu devletlerle çatışmalarını ve sonuçlarını bir araştırın bakalım Sn. Aysever?
Sırasıyla Şirvanşahiler, Akkoyunlular, Kazerun ve Yezd Beyleri, Kazvin’i işgali, Dulkadırlılar, Başdat’ı işgali ve Özbeklerle savaşında neler yaşandı, hiç okudunuz mu? Şayet okudu iseniz neden oradaki katliamlara hiç değinmezsiniz. Bağdat teslim olduğu hâlde içeriye girdiklerinde hangi mezalimler uygulandı! Kere hâkimi, Şeybek Han ve Dulkadırlı Beyinin oğulları nasıl öldürüldü, bir gösteriverin lütfen.
Yo, Osmanlı kaynaklarından değil, bizzat Şah'ın tarihçisi Hasan Rumlu’dan istiyorum.
Tarikat istiyorsan dibine kadar tarikat ehli olduklarını söyleyenler asıl Safevilerdir. Şah İsmail altı sene "Şeyh İsmail" olarak dolaştı.
Safevi tarikatının ilk yüzyılı ile sonrası arasındaki değişimden haberdar mısınız? Başlangıcı Sünni bir tarikattı. Devlet ile işi olmazdı. Sünni tarikatların işi insanın gönlü kalbi yani ahlakıdır. Şeyh Cüneyd ile birlikte Şiiliğe meyledince tarikat nasıl bir hüviyete büründü? Okuyunuz biraz lütfen!
Onların bütün düşmanlığı Ehl-i sünnet yoluna karşıdır. Kâfirler onların has dostları olur. Son FETÖ örgütünün geçirdiği evreler de size hiç ibret ve ders vermedi mi Aysever?
Nitekim Şah İsmail, Özbekistan seferinden sonra Osmanlıyı hedef aldığında dâilerini (halifelerini) Anadolu’ya göndermeye bir taraftan taraftarlarını çoğaltmaya bir taraftan da isyanlar çıkarttırmaya başladı. 
Bir devlet veya hükümdar sizin varlığınıza kastetmişse sizin ona karşı nasıl davranmanız gerekir? Sadece bunu düşünmek gerek. Tarihte devletler hükümdarlar genelde gaflet ile yıkılmışlardır. Dostunu düşmanını bilemeyen zamanında tedbirler alamayan devletlerin yaşama şansı yoktur. Biz de bugün onların hayatını okurken zamanında şu tedbirleri alamadı, gaflet etti. Şu hataları yaptı sonunda tarih sahnesinden silindi diye anlatırdık, tabii ki yaşarsak!
Şah İsmail’in yıllardır bütün birlikleri "tarikat şeyhimizi ziyarete gidiyoruz" diyen Anadolu halkından geliyordu. II. Bayezid Han Safevi ülkesine akan bu göç hareketinin önünü alamamıştı. Anadolu Safevi propagandistlerinin arenası hâline gelmişti.
Safevi dâileri, "oraya gidenler bey olurmuş” diyerek Anadolu Türklerini İran’a Erdebil’e sevk ediyorlardı. Bunlar İsmail’in babası Şeyh Haydar’dan beri Sünnilere karşı müthiş bir kin duyuyorlardı. Bir anlamda Anadolu en tehlikeli bir bölünmenin eşiğindeydi. Sadece siyasi bir düşmanlık değil halkı birbirine düşürecek mezhep çatışmaları kapıdaydı!..
Selim Han ise daha Trabzon sancağını idare ederken Şah’ın düşmanlıklarına ve Anadolu’daki faaliyetlerine yakinen şahit oluyordu. Hatta onun Dulkadır ülkesini vurması üzerine Selim de Safevi ülkesine bir akın gerçekleştirmişti. Babasını da Safevi tehlikesine karşı defalarca uyarmış ve tedbir alınmasını istemişti. Ancak devlet adamlarının bu sırada Ahmed’i tahta çıkarmaya çalışmaları, Osmanlı Devletini kardeş kavgaları içerisine soktu ve bu durum Safevilerin Osmanlı Devleti için nasıl bir bela olduğunu daha açık bir biçimde gösterdi.
Zira bu çatışmaları fırsat bilen Şah İsmail artık Anadolu’da isyan hareketlerinin fitilini ateşlemiş bulunuyordu. Şah Kulu Baba Tekeli ve Nur Ali Halife isyanları ile Anadolu kan ve ateş içerisinde kaldı. On binlerce insan hayatını kaybetti.
Selim Han, Şah İsmail’e karşı harekete geçmeden evvel bilhassa babasının zamanından beri ortalığı karıştıran Orta ve Güney Anadolu’daki dâilere bir darbe indirmeğe karar verdi. Zira ülke içindeki bu tehlike önlenmedikçe Şah’a karşı harekete geçilemeyeceği belli olmuştu. Muharebe esnasında bunların, ordu gerisinde isyanlar çıkarabilecekleri mümkün olduğu gibi, bir bozgun vukuunda ise nelerin yaşanabileceğini tahmin etmek gerçekten güçtü.
Bu karar üzerine Anadolu kadılarına hükümler gönderilerek olaylara karışmış olanların bugünkü ifadesiyle terörist olanlarının isimlerinin deftere kaydedilerek tevkifi emredildi. Böylece yapılan tahkik ve tetkik neticesinde elebaşları tevkif olunarak kimi katledilmiş kimisi de hapis veya sürgün olunmuştur. Genelde kaynaklar bunların sayısının on bini bulduğunu rivayet eder.
Sadece İdris-i Bitlisi yüksek bir rakam ifade eder ancak bunun korkutma maksatlı olduğu açıktır...
Bütün bunlara rağmen Şah'ın zulümlerini görmemek PKK kırk yıldır hiçbir zulme karışmadı demekle birdir. Kör göremezse güneşin kabahati ne?.. Türk devleti nasıl ki bu teröristlerle uğraşıyorsa Selim Han da aynı maksatla devlete asi gelenleri cezalandırmıştır. Yoksa, işiyle gücüyle uğraşanlara zerre zararı dokunmamıştır...
Bunu da göremeyenin beyni ideoloji ile kaplanmıştır. Selim Han Tebriz’e girdiğinde neler yaşandı onu da Şah İsmail’in tarihçisi Hasan Rumlu’nun, Ahsenü’t-Tevarih kitabından okumak yeterlidir...
 
 
TEFEKKÜR
   
Dünyada hiçbir şeye haset etmedim. Şu kadar ki
Benden evvel de aşk âdeti vardı, onu kıskandım.
                                                          Selimî (Yavuz)
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.