Yunanistan’da gündem: Abdülhamid Han

A -
A +
Bizdeki Yunan hayranlığı, gözü kapalıdır. Menfaat çatışmaları hatırlarına dahi gelmez. Yunanistan’ın devletimiz aleyhindeki girişimlerini asla görmezler. “Yunanlı dostlarımızı üzmeyelim” demekten başka bir fikir ve düşünceleri yoktur. Peki ya Yunan tarafı, öksürsen ne oluyor diyerek teyakkuza geçer. 12 mil meselesini gündemden asla düşürmez. Uluslararası anlaşmalara göre silahlandırılması yasak olan adaları her gün biraz daha son model silahlarla donatır. Bunları hangi tehlikeye veya kime karşı yapar?   Öyle ki, Yunanistan artık bağımsızlığını da tamamen yitirmiş olup, Amerika’nın en büyük üslerinden biri hâline gelmiş bulunmaktadır. Ancak, gittikçe tasmalı bir kukla hâline dönmekte olduğunu görmeyip bunu Türkiye’ye karşı bir üstünlük noktasına çevirmek gayretindedir. Ülkemizdeki Yunan sevdalıları ise bunların farkında dahi olmazlar. Hatta işi o hâle getirdiler ki “Tayyip gitsin de isterse memleketi isterse Yunan idare etsin” zavallılığına kadar vardırdılar.   Öte yandan Yunanlar bugünler de bir kez daha çıldırdılar. Zannedersiniz Türkiye vatanlarına girmiş! Mesele son dönemlerde enerji alanında önemli başarılara imza atan Türkiye’nin sondaj gemilerinin sayısını artırması. Fatih, Yavuz ve Kanuni derken, derin deniz sondaj gemileri arasına bir yenisi daha eklendi. Abdülhamid Han adı verilen sondaj gemimiz, Akdeniz’de araştırma yapmak için denize açılırken Yunanistan da alarma geçti. Onlara göre gemi Yunanlara ait alanlarda da araştırma yapabilirmiş. Yunan basınına göre Abdülhamid Han sondaj gemisinin görev yerini Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın talimatları belirleyecekmiş. Yunan amiraller TV’lerinde savaş çığırtkanlığına da başladılar.   Yunanistan eski Savunma Bakanı Apostolakis ise Abdülhamid Han’a Türk savaş gemilerinin refakat edebileceğini bu nedenle Yunan Deniz Kuvvetlerinin de hazırlıklı olması gerektiğini diler getirdi.   Yunan yazılı ve görsel medyası da tamamen bu meseleye odaklanmış durumdadır. Bir taraftan Türkiye’nin yaptığı sondaj çalışmalarından rahatsızlığını dile getirirken diğer yandan Yunanistan hükûmetini Ege ve Akdeniz enerji kaynakları konusundaki kayıtsızlığına dikkat çekmektedir.   Evet, Yunanlar yıllardır alışmışlar. Türkiye, Avrupa veya ABD’nin müdahalesi ile kendisine karşı bir adım atamaz ve haklarını arayamaz. Şimdi de aynı tavrı görmek istiyorlar. Fakat Ayasofya kararı ile birlikte bunun böyle olmadığını net bir şekilde gördüler ve yaşadılar.   Türkiye eski Türkiye değildir. Cumhurbaşkanı’mız tehditlere pabuç bırakmamaktadır. Avrupa ve ABD’nin göz yumması ve hatta tahriki ile Adalar Denizi’nde Türkiye’nin tamamen hukuksuz bir biçimde sıkıştırılmak istenmesi Türkiye’nin çelik iradesi ve kararlılığı karşısında sabun köpüğü gibi erimektedir.   Neticede Yunanistan’ın adaların silahlandırılması için attığı adımlar er ya da geç nihayete erecek, hak-hukuk yerini bulacak ve Türkiye, Akdeniz’den hak ettiğini sonunda alacaktır.   Yunanların çırpınışları boşunadır. Türk sondaj gemisinin nerede ne arayacağını Sayın Cumhurbaşkanı’mızın değil de Yunan parlamentosunun belirlemesini mi umuyorlardı acaba?   Yunanların bütün bu şirretlikleri karşısında her gün fındık fıstık edebiyatı yapan muhalefet liderlerinin neden bir küçük yorumu olmaz? Cumhurbaşkanı’na sabah akşam kükreyenlerin Yunanlara hiç mi bir cevabı bulunmaz?   Tarih tekerrür eder!   Yoksa Yunanları çıldırtan ve korkutan sondaj gemimizin adının Abdülhamid Han oluşu mudur? Zira Yunanlar bir büyük tokadı da onun döneminde yemişlerdi! Bizdeki Abdülhamid Han düşmanlığının derinliğinde de acaba dostlarına vurulan o acının etkileri mi vardır? Zira Yunan hayranlığını her vesile ile dile getirenlerin Abdülhamid Han’ın adı geçtiğinde tüyleri diken diken olmakta nefret damarları kabarmaktadır.   Abdülhamid Han zamanında Yunanlarla ne olmuş ve neler yaşanmıştı? Tıpkı bugün ABD’nin oynadığı rolü o günün İngiltere’si yerine getirmekteydi. İngiltere, 1878 Berlin Kongresi’nde Balkan Slavlarına karşı Yunanistan’ı desteklemek suretiyle hudutlarının genişletilmesini sağlamıştı. Bu durum Yunanları, bir taraftan Londra’ya daha bağlı bir hâle getirirken bir taraftan da Osmanlılara karşı daha cüretkâr davranmaya yöneltmişti.   Bunun neticesi olarak çok geçmeden “Megalo İdea” yani “Büyük Yunanistan” iddiası yeniden piyasaya sürülmüş ve bilhassa Girit’i ilhak için çalışmalar hızlandırılmıştır. Hâlbuki Girit, Akdeniz’in en stratejik adalarından birisi idi. Bunun Yunanistan’a ilhakı Balkanlardaki dengenin bozulması manasına gelirdi. Ayrıca Sırbistan ve Bulgaristan dolayısıyla Rusya’nın menfaatlerine de zıttı. Zira Yunanlar eliyle İngiliz tahakkümü altına konulmasını büyük devletler de istemezdi. Buna rağmen 1885’te Doğu Rumeli’nin Bulgaristan’la birleşmesini bahane eden ve Yunanistan’a bağlı komitacılar vasıtasıyla tahrik edilen Girit Rumları, ayaklanarak adanın Yunanistan’a ilhakı talebinde bulundular. Bu gelişmeler karşısında 1886 senesinde Avrupa müşterek donanması Suda Limanı’na, gelerek Yunanistan’ı ikaz etti. Adada bir müddet durulan hadiseler 1888’de Yunanlı komitacıların tahrikiyle yeniden başladı. Asiler, bazı Müslüman köylerine hücum ederek akılalmaz cinayetler işlemeye başladılar. Evleri yakıp yıkarak çoluk çocuğu hunharca öldürdüler.   Bu karışıklıklar üzerine II. Abdülhamid Han adaya on altı tabur asker sevk etti. Bu birlikler kısa sürede asayişi sağlayarak asileri tenkile başladılar. Batılı devlet gemilerinin de adaya gelmesi üzerine olaylar bir müddet duruldu. Nihayet 1895 yılında Resmo köylerinde Hıristiyanların saldırıları ile iki unsur arasında bir kez daha çatışmalar başladı. Kendilerini emniyette görmeyen Müslüman ahali, köyleri terk edip Hanya ve Kandiye gibi büyük şehirlere akın etmeye başlamışlardı.   Yunanistan bu defa işi bitirmek, adaya bir oldubitti ile sahip olmak niyetindeydi. Yunan Prensi George’un kumandası altında Girit’e gelen bu filo adaya on bin asker çıkardı. Bunun üzerine Girit yeniden karıştı.   Girit’e giren Yunan askeri Müslüman halka karşı gayet vahşice davranıp köyleri ve kasabaları tarumar etmek suretiyle âdeta katliam yapıyordu. Osmanlı askerlerinin hadiseye karışmasından endişe duyan Fransız, İngiliz, Rus ve İtalyan zırhlılarından bir miktar kuvvet adaya çıkarak düzeni sağlamaya çalıştı. Fakat Yunanlar bir türlü şiddeti bitirmiyordu. Zira adaya düzen geldiği takdirde ilhak etmek ihtimali ortadan kalkıyordu. Yunanlar büyük devletlerden ümidini kesince meseleyi savaşla halletmeye karar verdiler. Girişilen bir harpte ordularının kısa sürede Selanik önlerine varacağına inançları tamdı.   Bu karardan sonra Yunan askerleri, Türk hudut karakollarına saldırmaya başladılar. İhtarlara rağmen Yunanların saldırıları bitmek bilmiyordu. Milona geçidinin iki tarafındaki Kırçova ve Menekşe Tepelerini büyük bir taarruzla ele geçirdiler. Alasonya ordu-yı hümayun kumandanı Müşir Edhem Paşa’dan aldığı telgrafla Yunan askerinin yaptığı tecavüzü haber alan Abdülhamid Han, derhâl Yıldız’da özel bir istişare meclisi akdetmiş ve harp meselesini müzakere ettirmiştir. Neticede meclis, üç gün süren uzun müzakerelerden sonra harp kararı aldı. Sultan II. Abdülhamid Han büyük devletlerin müdahalesine fırsat vermeden neticeye çabuk ulaşmak istiyordu. Bu itibarla Edhem Paşa’ya yıldırım harbi emrini verdi (16 Nisan 1897). 93 harbindeki (1877-78) büyük felaketten beri Türk ordusu savaşa girmemişti. Dünya el altından silah ve mühimmatla destekledikleri Yunanistan’ın mutlak başarıyla çıkacağına inanıyordu. Ancak Osmanlı orduları bir ay devam eden savaşta Yunanlara hemen her cephede korkunç hezimetler yaşattılar. Altı ayda geçilemez denilen hatlar, üç gün içinde düşürüldü.   Bütün Yunanistan’ı korku ve dehşet sarmıştı. Halk isyanları başlamış, hükûmet ne yapacağını şaşırmıştı. Karşısında ordu diye bir şey kalmamış olan Osmanlı birliklerinin Yunanistan’ı baştanbaşa çiğnemesi için hiçbir engel bulunmuyordu. Yunan kralı Yorgi ve hükûmetinin Batılı güçlere ve hususiyle Rus Çarı II. Nikola’ya “kurtar bizi” diyerek eğilmekten ve yalvarmaktan başka çaresi kalmamıştı. Bir daha da II. Abdülhamid Han döneminde en küçük bir ihlale girişmediler. Tarih ibret alınmazsa acı bir şekilde tekerrür eder!   TEFEKKÜR Hased-i kalb-i adüvv lûtf ile olmaz zâil Sengde muzmer olan âteşe âb etmez eser Râşid (Düşman kalpteki haset iyilikle yok olmaz Taşta gizlenmiş olan ateşe su tesir etmez.)
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.