Delil incelemek ne kadar sürer?

A -
A +
Televizyonlarda hayli popüler dedektif dizileri var. Büyük çoğunluğu Amerikan menşeli. Uydu teknolojilerinden, gelişmiş adli tıp tekniklerine kadar birçok yöntemi başarılı şekilde kullanan ekipler, en girift bireysel veya organize suçları ‘şıp’ diye çözüveriyorlar. Suçlu veya suçlular adaletin önüne çıkartılıyor ve hak ettikleri cezayı alıyorlar. Söz konusu dizilerin sayısı bilhassa 11 Eylül sonrasında artmış.
Hemen hemen iki-üç bölüm arayla mutlaka ‘yasa dışı bir göçmen’ ya da ABD’de büyüyen ama radikal örgütlerin safına katılan bir ‘Müslüman suçlu’ peşinde koşuyor ‘Modern Dick Tracy’ler. Senaristler gayet profesyonelce sübliminal mesajları izleyenlerin zihinlerine nakşediyorlar: ‘ABD’de öyle gelişmiş cihazlar vardır ki, suçlular eninde sonunda yakalanır’,  ‘Kimse Amerikan polisini ve FBI’yı aldatamaz’, ‘ABD pasaportu taşıyan herkes ABD’ye sadakat içinde değildir. Bilhassa isimleri Ahmet, Fatma, Abdullah, Ramirez, Hugo ise müteyakkız olmalıyız’, ‘Amerikan halkına karşı daha büyük bir zararı önlemeye yarayacaksa, Amerikan vatandaşı da olsa, şüpheliye işkence yapmak mazur görülebilir, ‘ABD dünyada iyilik güçlerini temsil etmektedir ve şer güçleriyle mücadele hâlindedir’ vs. vs. vs. Velhasıl, Hollywood yapımcıları hem para kazanıp hem de ABD’nin propagandasını dünyanın dört biri yanına yayıyorlar. Şüphesiz bu süreç –Soğuk Savaş yıllarında işleyen mekanizmaların güncellenerek yeniden işletilmesiyle – ABD’nin ilgili devlet birimlerinin bilgisi, gözetimi hatta zaman zaman da ısmarlamasıyla yürütülüyor.
Ekrana yansıyanlar böyle ama suç mahallinde en küçük bir delil bırakmayan katilleri bile günler içinde yakalayabileceği düşüncesini etrafa yayan ‘küresel adaletin bekçisi’ ABD, klasörlerce belgeye, binlerce saatlik görüntü kaydına ve mahkeme kayıtlarına geçen itiraflara rağmen müttefik bir ülkede işlenen meşum ve melun bir cürmün müseccel faillerine, hem de kendi sınırları içinde mukim oldukları hâlde 26 aydır ulaşamıyor!
35 yıldır Türkiye’ye karşı binlerce terör eylemi gerçekleştiren bölücü terör örgütünün elebaşlarından üçünün başına, dostlar alışverişte görsün kabilinden bir zamanlamayla ödül koyan müttefikimiz, halkın oylarıyla seçilmiş meşru hükûmeti devirmeye, Türkiye’yi kan gölüne çevirmeye kalkışan, bunu yaparken de 250 kişiyi gözlerini kırpmadan katleden bir diğer suç şebekesini, o meşhur terör örgütleri listesine bile almaktan imtina ediyor.
Bir Amerikan televizyonunun, ABD Hükûmetinin FETÖ elebaşının Türkiye’ye iadesinin yasal yollarını araştırdığı yolundaki haberini yalanlarken Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü diyor ki: “Türklerden bu konuda birçok talep aldık. Türk hükûmetinin iadeyle ilgili sunduğu delilleri hâlen değerlendiriyoruz. Bu tamamen Adalet Bakanlığı bünyesinde yürüyen bir süreçtir.¨
Sayın Sözcüye sormak lazım: Sunulan delilleri hâlen değerlendirmekte olan memurlarınızın okuma yazma bildiğinden, görme ve işitme duyularının sağlam olduğundan emin misiniz? Kendilerine yevmiye mi, parça başı ücret mi ödüyorsunuz? İşi yavaştan alarak haksız kazanç sağlıyor ve Amerikan vergi mükelleflerinin ödedikleri paraları çarçur ediyor olabilirler mi? Yine sormak lazım Sayın Sözcüye: Bir delil klasörünün değerlendirilmesi ortalama kaç gün almaktadır? Delilleri değerlendirdiğini söylediğiniz yetkililer kaç kişidir? Televizyonlarımızda oynayan dizilerinizde ‘Bir modern Dick Tracy beş radikal terör örgütü mensubunu, suçu işledikten üç gün sonra yakalıyorsa, kaç Adalet Bakanlığı memurunuz, başkentinize yaklaşık 250 kilometre uzaklıktaki bir çiftlikteki havuzu kaç saatte doldurur?
Sonra da en zor soruyu sorayım: Hadi Türkiye’nin ABD’ye sunduğu belgeleri değerlendirmeniz, şu veya bu sebeple uzuyor da, bizzat kendi birimleriniz tarafından üretilen belgeleri incelemek neden aklınıza gelmiyor?
Meselenin düğüm noktası zaten bu son sorunun cevabında gizli. 1953’te İran’da Başbakan Musaddık’ı deviren CIA, tam 60 yıl sonra bu operasyona dair belgeleri kamuoyuyla paylaşmış ve ‘evet biz yaptık’ itirafında bulunmuştu. Operasyona iştirak edenlerin ve talimatları verenlerin tümü terk-i hayat edip, bu eylem dolayısıyla mahkeme önüne çıkartılabilecek bir tek Amerikan vatandaşı kalmadıktan sonra dönemin ABD Başkanı Obama İranlılara ‘pardon’ demişti.
ABD’de bir gün dirayetli ve muktedir bir Başkan çıkıp da, kendinden önceki başkanların bilgisi dâhilinde yahut haricinde müttefik ülkelerde yürütülen karanlık faaliyetlerle yüzleşmeye cesaret etmedikçe, okuma yazması olmayan, görmeyen ve duymayan delil değerlendirme memurları, Amerikan vatandaşlarının ödediği vergiler sayesinde karınlarını doyurmaya devam edecekler.
 
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.