Körfez’de olağan şüpheliler

A -
A +
Perşembe günü Norveç ve Japonya’ya ait iki petrol tankeri, Hürmüz Boğazı'nın hemen dışında Umman Körfezi'nde meydana gelen patlamalarda hasar gördü. ABD Başkanı Donald Trump, patlamamış bir mayını hasar gören geminin gövdesinden sökmeye çalışan İranlılara ait görüntülerin, bu olayın arkasında İran’ın bulunduğunu gösterdiğini iddia etti. İran ise olayla bağlantısını yalanlayarak, ABD’yi ‘kendi ekonomik terörünü gizlemeye’ çalışmakla suçladı.
Körfez’deki tanker trafiği, 1980-1988 yılları arasında devam eden İran-Irak savaşının sona ermesinden 30 yıl sonra ilk kez bu kadar problemli hâle geliyor. Geçen ay da Birleşik Arap Emirlikleri açığında 4 gemiye saldırılar düzenlenmişti. 1990-1991’de Irak’ın Kuveyt’i işgali ve 2003’teki ABD’nin Irak saldırısı sırasında olana benzer şekilde petrol fiyatları yükselişe geçti. İran-Irak savaşı sırasında, her iki tarafın da tankerlere saldırıları sebebiyle Basra Körfezi’nde deniz trafiğinde ciddi güvenlik problemleri yaşanmıştı.
Artık alıştığımız üzere bölgede ne zaman bir kriz yaşansa, belli taraflar kendi ‘olağan şüphelilerini’ suçluyorlar. ABD, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri gibi devletler açısından söz konusu ‘olağan şüpheli’ İran. Bu ülkelerle İran arasındaki ilişkiler öylesine derin bir kan davasına dönüşmüş ki, hasar gören tankerlerden birinin mürettebatının İranlılar tarafından kurtarılmış olmasını bile, ‘İran’ın kendi yapmış olduğu bir saldırıyı gizleme çabası’ olarak yorumluyorlar. İran yönetimine bakarsanız, onlara göre de kendi ülkeleri ABD, Suudi Arabistan ve İsrail’in ortaklığındaki sistematik bir saldırının hedefinde.
Herkesin ‘olağan şüphelisinin’ geçmişlerindeki bazı olaylar yüzünden, birinin diğerini en açık delillerle suçlaması hâlinde bile dünyanın büyük bir bölümünün bu delillere şüpheyle bakması mümkün.
İran’a bakalım. Orta Doğu’da Lübnan’dan Yemen’e kadar birçok yerde silahlı grupları Tahran yönetimi yıllarca destekledi. Rusya’nın sahneye girmesinden çok önce Suriye’de rejimin yardımına İran Devrim Muhafızları koştu. Eski İran Cumhurbaşkanı Ahmedinejat, İsrail’i ‘haritadan silmekle’ tehdit etti. İranlı yöneticiler sık sık Hürmüz Boğazı'nı petrol trafiğine kapatmaktan bahsettiler. Barışçıl amaçlarla olduğunu iddia etse de, İran’ın nükleer çalışmaları -uzun menzilli füze programıyla birlikte düşünüldüğünde- çoğu ülke tarafından endişeyle takip edildi...
ABD’ye dönelim. Eski Dışişleri Bakanı Colin Powell’ı hatırlarsınız. 2003 başında Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi toplantısında bazı uydu görüntüleri ve ses kayıtları üzerinden, Irak’ın elinde kimyasal silahlar bulunduğunu söylemişti. Güvenlik Konseyi’nde o zaman ABD’nin istediği karar çıkmamıştı ama yine de bu iddiaya dayanarak ABD Mart 2003’te Irak’a saldırmıştı. 2003’ten sonra yaşanan kaos ortamında 1 milyondan fazla insan öldü veya yaralandı. Irak yaralarını yeni yeni sarabiliyor...
Geçmişe bakıp her iki tarafı da, bugün olup bitenlerle ilişkilendirmek en kolayı. Hâlbuki, en kolay yola sapıp, ‘olağan şüpheli’ avına çıkmadan, Körfez’de yaşanacak bir çatışmanın kime ne fayda sağlayabileceği sorusuna cevap aransa belki daha sağlıklı neticelere ulaşılabilir. Diğer yandan, bugün ne ABD’yi, İsrail’i ve Suudi Arabistan’ı ne de İran’ı tek ve mütecanis bir dış politika aktörü olarak nitelendirmek mümkün. Körfez’de bir kriz, ABD’de bazı kesimlerin, çıkar gruplarının işine gelebilir, bazılarının ise gelmez. Washington’ın Suriye politikasını düşünün. Beyaz Saray, Dışişleri Bakanlığı ve Pentagon’un her zaman aynı hedefe doğru adım attıklarını söylemek mümkün mü? Benzer şekilde İran’da, Körfez bölgesindeki bir krizin ülkeye büyük zarar vereceğini düşünenler olduğu gibi, bundan medet umanlar da var. Unutmayalım ki, 1979’dan bu yana dış baskılar İran’da her seferinde yönetimin kendi meşruiyetini yeniden tesis etmesi neticesini verdi.
Tanker saldırılarının devamının gelmesi hâlinde yaşanabilecekler hem bölge ülkelerini hem de enerji açısından bu bölgeye bağımlı olan diğer ülkeleri endişelendiriyor. Japonya Başbakanı’nın ABD ile İran arasındaki -şimdilik başarısız- ara buluculuk girişimine soyunması elbette ülkesinin petrol fiyatlarına olan hassasiyetiyle ilgili. Bu girişimin hemen ardından bir Japon tankerinde patlama meydana gelmesinin tesadüf olmadığına inananlar var. İki hafta sonra Japonya’da düzenlenecek G-20 Zirvesinin resmî gündeminde yer almasa da, Orta Doğu ve Basra Körfezi’ndeki gerilim konusunun liderler arasındaki görüşmelerde ele alınacağı kesin.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.