Suya yazılan anlaşma

A -
A +
 
Yunanistan ile Mısır arasında yapılan ve uluslararası deniz hukukuna tamamen aykırı anlaşmayla bu iki ülke Akdeniz’deki deniz yetki alanlarını belirlediklerini ilan ettiler. Türkiye, söz konusu anlaşmanın yok hükmünde olduğunu derhâl bildirdi. Yunanistan, Türkiye’nin Libya ile yapmış olduğu deniz yetki alanları sınırlandırma anlaşmasına bu yolla karşılık verdiği zannıyla hareket ediyor. Sisi Paşa’nın Mısır’ı ise, kendi egemenlik alanına giren yaklaşık 15.000 kilometrekare deniz sahasından vazgeçme pahasına, sırf Türkiye düşmanlığı saikiyle hareket ederek bu anlaşmaya imza atıyor.
Suya yazılan yazı kadar bile kıymet taşımayan anlaşmayı imzaladılar da ne oldu?
AB dönem başkanlığını devralan Almanya Şansölyesi Angela Merkel’in şahsi ricasıyla, Yunanistan’a uluslararası hukuka uyma konusunda son bir şans vermek için Türkiye, Doğu Akdeniz’deki arama ve sondaj faaliyetlerine bir süreliğine ara vermişti. Belki de 2016’dan beri askıda olan istikşafi görüşmeler yeniden başlayacak, iki ülkenin dışişleri yetkilileri 61. kez Ege ve Akdeniz’deki problemleri tespit etmek ve bunlara yönelik çözüm yollarını tartışmak için bir araya geleceklerdi.
Yunanistan Başbakanı Mitçotakis, Ayasofya Camii’nin açılması sürecinde Yunanistan kamuoyunda Türkiye karşıtı havanın oluştuğu bir ortamda, Ankara’nın jestine jestle karşılık vererek istikşafi görüşmelere başlamayı göze alamadı. Türkiye’den ricacı olan Merkel, Atina’dan da Türkiye ile masaya oturmasını istemişti. Mitçotakis, Merkel’in baskısı ile kamuoyunun baskısı arasında sıkışmıştı ki, aklına Sisi Paşa geliverdi. Yunanistan Başbakanı, Mısır’la anlaşma yaparak, Türkiye ile masaya oturduğu için gelebilecek iç tepkilerden de kurtuldu; kendisine bu yönde baskı yapan Merkel’e, “aslında Türkler masadan uzak duruyor” diyebilme imkânı da buldu. Ama günün sonunda bu senaryoyu ne Merkel’e ne de kendi destekçilerine yutturabilmesinin mümkün olmadığını kendisi de biliyor. Niye mi?
Çünkü Türkiye ile Libya arasındaki anlaşma uluslararası hukuka dayanan, her iki ülkenin çıkarlarına uygun, dahası Birleşmiş Milletlere tescil ettirilmiş bir anlaşma. Yunanistan-Mısır anlaşması ise, ne deniz hukukunun genel kurallarına ne de Türkiye’nin taraf olmadığı 1982 tarihli Deniz Hukuku Sözleşmesine uyuyor. Dahası anlaşmayla Mısır kendine ait alanlardan vazgeçiyor ki, Mısır halkının çıkarlarını göz ardı eden bu düzenlemenin Sisi sonrası hükûmetler tarafından desteklenmeyeceği açık.
Yunanistan’ın bu girişiminin kendi kendisini kandırmak olduğunu gösteren bütün bunların ötesinde bir başka husus daha var. O da sahadaki reel durum. Türkiye’nin, Libya ve KKTC ile yapılan anlaşmalar çerçevesinde sınırları belirginleşen deniz yetki alanı kâğıda çizilmiş bir haritadan ibaret değil. O alanın her noktasını kontrol eden, egemenlik ihlallerine katiyyen müsaade etmeyen Türk donanmasına bağlı gemiler daha seferden dönmediler. Sadece Türk bayrağı taşımayan, gövdeleri de Türk bayraklı arama ve sondaj gemileri, donanmanın 24 saat koruması altında Türkiye’nin egemenlik sahasında faaliyetlerini sürdürecekler. Yunanistan’ın anlamsız pervasızlığı olmasaydı muhtemelen eylül ayında taraflar arasında görüşmelere başlanabilecek, Oruç Reis de bir süre daha Akdeniz’deki bir limanda dinlenecekti. Mitçotakis kendi ülkesi için önemli bu fırsatı, şahsi siyasi menfaati için geri tepmiş oldu. Oruç Reis daha evvel ilan edilen NAVTEX sahasındaki çalışmalarına hiç gecikmeden başlayacak.
Yunanistan ve küçük destekçisi GKRY şimdi yeni bir plan peşinde. Avrupa Birliği’ni maniple ederek, KKTC seçimlerine -Annan planı yıllarında olduğu gibi – müdahale edilmesini istiyorlar. Yunanistan’ın en büyük arzusu, KKTC’de Doğu Akdeniz konusundaki Yunanistan tezlerine sıcak bakacak, Türkiye ile kıta sahanlığı sınırlandırma anlaşmasından çekilecek ve Rumlarla deniz yetki alanları konusunda el sıkışacak bir yönetim görmek. Atina bu hayalleri görmeye daha çok uzun yıllar devam eder. Yunanistan, Türkiye ile gerilimleri azaltmayı değil artırmayı tercih etmesinin doğuracağı maliyeti önümüzdeki dönemde yüklenmek zorunda kalır.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.