AB ile şarta bağlı “Pozitif siyasi gündem”

A -
A +
 
Avrupa Birliği’nin 1 Ekim’de yaptığı liderler zirvesinden Türkiye ile ilgili de bazı kararlar çıktı. Kararlarda herhangi bir yaptırım ifadesi yer almıyor. Fakat, AB’nin genel itibarıyla yumuşak bir dil takınmaya gayret gösterdiği cümleler arasına serpiştirilen bazı kelimeler ve kavramlar, Brüksel’in geleneksel çifte standartlı ve tek yanlı tutumunun bu sefer de sürdüğünü gösteriyor. Yine de, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın BM Genel Kurul açılışında dile getirdiği ve AB liderlerine yolladığı mektubunda da yinelediği, Akdeniz’de yaşayan tüm halkların zenginlikleri hakkaniyet esasına göre paylaşması gerektiği vurgusu bazı AB başkentlerinde karşılık bulmuş gözüküyor. Zira Cumhurbaşkanı’nın gündeme taşıdığı Akdeniz Konferansı toplanması çağrısına da kararlarda yer veriliyor.
AB Zirvesi’nin 15. ila 22. paragraflarında yer alan Türkiye ile ilgili kararları dört başlık altında toplamak mümkün.
Birincisi, Doğu Akdeniz konusu. AB’nin Doğu Akdeniz’in istikrarlı ve güvenli bir ortama sahip bulunmasında olduğu kadar Türkiye ile iş birliğine ve karşılıklı faydaya dayalı ilişkilerin geliştirilmesinde de stratejik çıkarı bulunduğunu belirtilen kararda, iyi niyete dayalı diyaloğun önemine işaret ediliyor. “AB çıkarlarını, uluslararası hukuku ve AB üyelerinin egemenlik haklarını ihlalden kaçınılması” gerektiğinin altı çiziliyor. Tüm anlaşmazlıkların uluslararası hukuka uygun olarak, barışçı diyalogla çözülmesine de vurgu yapılıyor. Bunun hemen ardından “Bu bağlamda, Avrupa Konseyi egemenliklerine ve egemenlik haklarına saygı gösterilmesi gereken Yunanistan ve Kıbrıs ile tam dayanışma içinde olduğunu yineler” deniliyor.
Kararların 17. paragrafında ise AB’nin Kıbrıs konusunda daha sert bir ifade kullanmayı tercih ettiğini görüyoruz. “Kıbrıs Cumhuriyeti’nin” (GKRY) egemenlik haklarının ihlalinin durdurulması gerektiğini ve bu eylemleri “kınadığını” belirten AB, “Türkiye’nin gelecekte uluslararası hukuku ihlal eden benzeri hareketlerden kaçınması gerektiğini” kaydediyor.
Aynı paragrafta dikkati çeken bir husus, Kıta Sahanlığı ve Münhasır Ekonomik Bölge sınırlandırılmalarının uluslararası hukuka tam saygı içinde diyalog ve iyi niyetli müzakerelerle yapılmasını salık veren ve ardından da Türkiye’yi Kıbrıs (GKRY) ile diyaloğa davet eden AB’nin, Kıbrıs adasının kuzeyindeki egemen Türk varlığından hiç söz etmemesi. Elbette Ada’nın tamamını temsilen 2004’te sadece GKRY’yi üye alan AB’nin böyle bir kararda KKTC’den bahsetmesini bekleyemeyiz. Ama sanki GKRY daha önceki deniz yetki alanı süreçlerini Kıbrıs Türkleriyle tam bir diyalog içinde yürütmüş gibi bir algı oluşturulmaya çalışılması, AB’nin meseleye tek yanlı ve çifte standartlı bakışının açık bir göstergesi.
Kararlardaki ikinci ana başlık Türkiye ile Yunanistan arasındaki meseleler. AB Konseyi, iki ülke arasında son dönemde oluşturulan güven yapıcı adımları ve istikşafi görüşmelerin yeniden başlayacağından duyduğu memnuniyeti dile getirirken, söz konusu istikşafi görüşmelerin sanki geçmişte sadece Kıta Sahanlığı ve Münhasır Ekonomik Bölge hakkında yapıldığı ve bundan sonra da bu şekilde yapılacağı gibi bir dil kullanmayı tercih ediyor. Hâlbuki Ege’deki aidiyeti tartışmalı ada ve adacıklar, Yunanistan’ın karasularını -anlaşmaların hilafına- 6 milin ötesine taşıma gayretleri, hava sahasının 10 mil olduğuna dair iddiaları ve askersizleştirilmiş statüdeki adaları silahlandırması gibi konular da iki ülke arasında anlaşmazlığa sebep oluyor. Türkiye’nin tamamen haklı olduğu bu konuların AB kararında hiç zikredilmemiş olmasının unutkanlıktan kaynaklandığını sanmıyorum. Yine bir çifte standart söz konusu.
Üçüncü başlık tamamen Kıbrıs meselesiyle ilgili. AB -daha önceki birçok kararındaki tutumunu sürdürerek, Kıbrıs meselesinin, BM himayesinde ve BMGK kararlarına ve AB’nin üzerine inşa edildiği ilkeler paralelinde çözülmesi için müzakerelerin süratle yeniden başlatılmasını istediğini belirtiyor. Bu amaca dönük bir iyi niyet elçisi atayacağını da bildiriyor. Annan planını reddeden Rum tarafının neden 16 yıldır tek başına AB üyesi olduğunu Brüksel’de artık kimse sorgulamaya bile ihtiyaç duymuyor.
Dördüncü başlık Türkiye ile pozitif siyasi bir gündemin başlatılması konusu. AB bu pozitif gündemi şarta bağlamış. Şayet Türkiye Yunanistan ve GKRY’ye dönük “yasa dışı eylemlerini” durdurmaya devam ederse, Türkiye ile Gümrük Birliği’nin güncellenmesi, ticaretin kolaylaştırılması, insanlar arası temaslar, üst düzey diyaloglar, göç konusunda iş birliğinin devamı gibi konuları içeren bir pozitif gündem başlatabilirmiş. Bu paragrafın temel problemi, bir yandan daha önceki paragraflarda Türkiye-Yunanistan ve Türkiye-GKRY arasındaki meselelerin diyalog ve müzakereyle  çözülebileceğini belirten AB’nin, burada Türkiye’yi tek taraflı “yasa dışı eylemler içinde bulunan bir ülke” olarak nitelendirmeye kalkışması.
Aslında bu yaklaşım, Türkiye’yi Doğu Akdeniz’de tamamen hareketsiz kılmak için geliştirilmiş bir formül gibi anlaşılıyor. AB eskiden çok kullandığı “havuç-sopa” politikasını bu yolla yinelemiş oluyor. Yani, Akdeniz ve Ege’de hareketsiz kaldığı müddetçe, “pozitif gündem” oluşturulacak; yok Yunanistan veya GKRY Türkiye’nin faaliyetlerinden rahatsız olursa, o hâlde bu gündemden derhâl vazgeçilecek.
Gerçekten de, sıkıcı Covid-19 gündemine rağmen Brüksel bazen çok eğlenceli olabiliyor. Sonucunun ne olacağının bile belli olmadığı eften püften iki-üç hususu Türkiye’nin önüne ödül gibi koyup, sonra da Türkiye’nin denizlerdeki egemenlik haklarından vazgeçeceğini düşünebiliyorlar. Geçti o günler arkadaş!
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.