Srebrenitsa’dan ülkemiz için dersler

A -
A +
Bundan 24 yıl önce Srebrenitsa’da modern dönemlerin en büyük katliamlarından biri yaşandı. Soykırım niyetiyle hareket eden Sırplar, Birleşmiş Milletler’in sözde koruması altındaki 8300’den fazla Boşnak Müslümanı katletti. On binlerce insan yurtlarından sürülürken yüzlerce kadına tecavüz edildi.
Tarihin gördüğü en büyük insanlık suçlarından biri BM’nin gözleri önünde gerçekleşti. Hollandalı BM Barış Gücü askerleri kendi korumaları altındaki Boşnak sivilleri Ratko Mladiç’in emrindeki Sırp askerlerin eline teslim etti ve onlar da bu katliamı gerçekleştirdiler.
Bu soykırım üzerine çok şeyler yazıldı.
Böyle bir insanlık suçu karşısında bizlerin de kendimize sormamız gereken sorular var.
Böyle bir soykırımın gerçekleştirilmesine uluslararası sistem nasıl izin verdi?
Türkiye bu tür katliamların önlenmesi konusunda neler yapabilir?
Türkiye toprakları, dışarıdan gelebilecek bu tür saldırı ve katliamlara maruz kalabilir mi?..
Önce birinci sorudan başlayalım.
Maalesef uluslararası sistem böyle bir soykırımın yaşanmasına izin veriyor. Zira uluslararası barışın korunması için kurulan mekanizmalar sağlıklı bir şekilde çalışmıyor. Bu tür mekanizmaların olmadığı 19. Yüzyıl ve öncesinde de soykırım ve kitlesel katliamlar yaşanıyordu bu mekanizmaların oluşturulduğu 20. Yüzyıl ve sonrasında da.
Yani uluslararası sistemin BM gibi kurumlarına ve uluslararası hukuka güvenerek bu tür saldırılara karşı hazırlıksız olmak yapılabilecek en büyük hata olacaktır.
Başta Avrupa ve ABD olmak üzere, yabancı düşmanlığı, aşırı sağcılık ve İslamofobi’nin çok yaygınlaştığı bir dönem içerisinde bulunuyoruz. Avrupa ülkelerinde her geçen gün mültecileri, Müslümanları ve diğer yabancıları hedef alan saldırıların sayısı artıyor. Asıl vahim olan ise, bu tür saldırılara karşı koyması, yabancı düşmanlığına karşı çıkması beklenen rasyonel kesimlerin panik içerisinde rasyonelliğini yitirmesi ve iktidarı kaybetme endişesiyle aşırı sağ söylemlere yönelmesi.
Önce yabancılara, mültecilere kapıları kapatmakla işe başladılar. Sınırlarına inşa ettikleri duvarları her geçen gün biraz daha yükselttiler. Bu duvarlar yükseldikçe Akdeniz’de boğulan mültecilerin sayısı her geçen gün artıyor. Buna karşılık Avrupalı siyasetçiler, bu yıl daha az mülteci Avrupa’ya ulaştı, diye seviniyorlar. Ulaşamayanların Akdeniz’in sularında boğulduğunu, Libya’daki AB paralarıyla kurulan ölüm kamplarında yok olduklarını biliyorlar ama halklarından gizliyorlar.
Sadece Avrupa’da değil, Orta Doğu’da da yabancıya ve ötekine olan tahammülsüzlük giderek artıyor. Orta Doğu ülkelerinde yaşanan iç savaşlar öfkeli bir yeni kuşağın geldiğinin habercisi.
Etrafı bu kadar ırkçılık ve öfkeyle dolu Türkiye, milyonlarca mülteciye ev sahipliği yapıyor. Millî gelirine oranla bakıldığında dünyanın en fazla insani yardımda bulunan ülkesi. Bu yönleriyle insani dış politika izlemeye çalışıyor.
Ama bu şekilde insani dış politika izlemesi ya da dış dünyadan gelecek tehditlere karşı savunma kapasitesini artırması giderek sertleşen dünya politikasında Türkiye’yi korur mu? Srebrenitsa benzeri katliamlara karşı Türkiye’yi koruyacak olan nedir?
Dışarıdan gelecek bütün tehditlere karşı Türkiye’nin istikrarını ve güvenliğini koruyacak olan asıl faktör kendi halkıdır. 15 Temmuz darbe girişimi başta olmak üzere birçok saldırı karşısında Türkiye’nin ayakta kalması halkın desteği sayesinde olmuştur.
Halkın desteğinin sürekli olması için dikkat edilmesi gereken birçok husus vardır kuşkusuz. Ama en önemlisi, içerideki sorunların mümkün olduğunca diyalog yoluyla çözülmesine çalışmak olsa gerek. İç siyasi aktörler arasındaki mücadelenin sürekli sert bir şekilde yürütülmesi Türkiye’nin dış dünyaya karşı en büyük güvencesi olan halkın birliğine zarar veriyor.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.