“Şehitler Tepesi” konusuna uluslararası ilişkiler bilimi açısından bir bakış

A -
A +
“Şehitler Tepesi” kavramı özü itibarıyla değerlerle ilgili ve duygusal olanı ifade ediyor. Ancak meselenin uluslararası ilişkilerin gerçekliğiyle de yakından ilgisi var.
“Savaşın hiç olmadığı, barışçı bir dünya kurmak mümkün müdür?” sorusu uluslararası ilişkiler teorilerinin en fazla cevabını aradığı soruların başında gelir.
Liberal geleneğe mensup teoriler, uluslararası ilişkilerin aktörleri arasındaki ilişkilerin çatışma yerine, belirlenen ortak kurallar çerçevesinde şekillenmesinin ve bütün tarafların kazanacağı bir iş birliği iklimi oluşturmanın mümkün olabileceğini söylerler.
Bu geleneğin bilindik ilk teorisi olan İdealist Teori, milyonlarca insanın hayatını kaybetmesine yol açan Birinci Dünya Savaşı sonrasında ortaya çıkmış ve uluslararası örgütler çatısı altında geliştirilecek uluslararası hukuk yoluyla dünyada kalıcı barışın mümkün olacağını savunmuştur.
Ancak İdealist Teori’nin söylediği yönde adımlar atılmasına rağmen daha büyük bir dünya savaşının yaşanması, uluslararası hukukun dünya barışını sağlama konusunda yeterli olmadığını ileri süren Realist Teori’nin tezlerinin öne çıkması sonucunu doğurmuştur.
Realist yaklaşıma göre, uluslararası sistemin anarşik yapısında ayakta kalmanın yolu güçlü olmaktan ve karşı tarafı dengelemekten geçer.
Dünya tarihi bize uluslararası ilişkilerin güç üzerinden yürüdüğünü söylüyor. 20. Yüzyılda uluslararası hukukun geliştirilmesi çabalarına rağmen hâlen devletler hedeflerine ulaşmak için en fazla güce başvuruyorlar.
Gücün bazen askerî unsuru devreye sokuluyor, bazen ekonomik bazense diplomatik.
Gücün askerî unsuru devreye sokulduğunda, kaçınılmaz olarak gerek askerî personelin gerekse sivillerin hayatını kaybetmesi söz konusu oluyor. Şimdilerde insansız askerî araçların geliştirilmesine yönelik yoğun çalışmalar olsa da, savaşların tamamen insansız araçlarla yapıldığı bir dönemde bile insan kayıpları olacaktır. Zira silah teknolojisinin gelişmesiyle birlikte savaşlar artık sadece cephelerde yürütülmüyor, taraflar karşı tarafın sivil altyapısını da hedef alıyorlar. Suriye İç Savaşı’nda Rusya-Esad tarafının savaş stratejisinin, daha çok şehirleri ve sivilleri hedef alması bunun açık örneği.
Meseleyi “Şehitler Tepesi” tartışmasına bağlamadan önce uluslararası ilişkiler biliminin bir başka konusundan daha bahsedelim.
Uluslararası ilişkiler bölümleri öğrencilerinin genellikle birinci sınıfta gördükleri giriş dersinde “millî güç” konusunu işlerken öğrendikleri bir husus vardır. Gücün unsurları arasında sayılan “millî karakter” ve “millî moral” de en az askerî, ekonomik ve jeopolitik kapasite kadar bir ülkenin gücü açısından önemlidir.
Bu kavramlar, çok özet olarak, bir ülke halkının dışarıdan gelecek saldırı ve işgal girişimlerine karşı nasıl tavır alacağını gösterirler. “Millî karakter” daha uzun vadeli bir göstergeyken “millî  moral” daha kısa vadeli bir olguya işaret eder.
Bazı milletlerin işgalci güçlere karşı askerî ve ekonomik kapasiteleri çok daha zayıf olmasına rağmen direnmeyi tercih ederken, bazı milletlerin boyun eğme yolunu seçmeleri “millî karakter” ile ilgili bir mefhumdur.
Halkın, dışarıdan gelen tehditler karşısında devletinin yanında ne kadar duracağı meselesi ise “millî moral” ile ilgilidir.
Uluslararası ilişkilerin anarşik ortamında saldırılara maruz kalan ülkelerin, bu saldırılara direnmeme yolunu tercih etmeleri kısa vadede “Şehitler Tepesi”ni boş bırakabilir belki, ancak böyle bir tercih yüzünden başka bir devletin hegemonyası altındayken kaybedilecek hayatların hangi çukura gömüleceğini de hesaba katmaları gerekir.
Türkiye, kendisine karşı yapılan dayatmalar karşısında onurlu direniş yolunu tercih ediyor.
Şehitler Tepesi, vatanı savunmak için hayatını feda etmiş kahramanlar hep var olduğu için boş kalmaz.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.