“Dostlar” çok mu üzülür?

A -
A +
Perşembe günü, 15 Temmuz hain darbe girişimi ve buna karşı verilen millî direnişin beşinci yıl dönümüydü. Darbelerden ve darbecilerden çok çekmiş bir millet olarak darbelerin her yönüyle anlatılması ve anlaşılması için çaba harcanması gerekirken içinde siyasi partilerin de olduğu bazı kesimler hiç 15 Temmuz hain kanlı darbe girişimi yaşanmamış ve bunlara karşı şanlı bir karşı çıkış olmamış gibi davranmaya devam ettiler.
 
Neyi yaptılar, neyi yapmadılar?
 
“Bir darbe kalkışması olsa ilk önce tankın önüne ben çıkarım” diyenler, tankı görünce söylediklerini unutup, tankın önünden açılan yoldan sıvışarak uzaklaştılar.
Millet akın akın sokağa çıkarak millî irade hırsızlarına direnirken, milletin yanında yer alamadılar. Hatta bazılarının geçmiş darbe dönemlerindeki tavırları depreşti ve kadeh kaldırdılar.
Che Guevara tişörtleri giyerek kantinlerde ve kafelerde devrim edebiyatı yapanlar, Anadolu’nun kavruk çocukları darbecileri püskürtürken ortalıkta gözükmediler.
Tiananmen Meydanı’nda tankın önüne duran adamı ve Yeltsin’in tankın üstüne çıkmasını ağzının suyu akarak anlatan “demokrasi pıtırcıkları” Türk milletinin darbeye karşı efsane duruşu karşısında taş oldular, duvar oldular, sağır oldular.
Darbe kalkışması sırasında milletten utandıklarından, pardon korktuklarından, darbecilere açıktan destek veremeyenler, darbe sonrasında kanlı darbeye kalkışanların haklarını savunma gayretine düştüler.
Darbe girişiminin her yıl dönümünde soru işaretleri oluşturacak, darbecilere can suyu olacak, darbeye karşı verilen millî direnişi itibarsızlaştıracak sözler sarf ettiler. Dedikodu ürettiler.
“Kontrollü darbe” dediler.
Olanlar “Darbe değil, tiyatrodur” dediler.
“Esas darbe 20 Temmuz’da yapıldı” dediler.
“15 Temmuz darbe değil, FETÖ de terör örgütü değil” dediler.
Kanlı darbe girişimini unutup/unutturup sürekli “sivil darbe” söylemini kullandılar.
Yazdıkları ve söyledikleriyle darbeyi ve darbecileri destekleyenlerin isimlerini miting meydanlarında tek tek anons ettiler.
15 Temmuz kanlı darbe kalkışmasını akıllardan silmek, dikkatleri oradan uzaklaştırmak için sistematik bir gayret içine girdiler. Bu uğurda 15 Temmuz’un üzeri karartılırken, 20 Temmuz’un üzerine projektör tuttular.
Sürekli olarak darbe tehlikesi/tehdidi küçümsenirken halkın darbeye karşı direnişi önemsizleştirilmeye çalışıldı.
Darbeye karışanlar mağdur gösterilmeye çalışılırken, karşı duruş sergileyenler en hafif ifadeyle görülmemeye çalışıldı.
Kalkışma sırasında tankın önünden kaçanlar, kahve eşliğinde televizyon izleyenler “demokrat amca” olarak sunulurken; canı pahasına halkla birlikte direnen Cumhurbaşkanı “diktatör” olarak anlatılmaya çalışıldı.
Darbe girişimi sırasında şehit verilmemiş, gaziler olmamış gibi davranıldı.
Darbe girişiminin her yıl dönümü idrak edilirken, yapılan törenlerden uzak duruldu.
“Bir an önce şu 15 Temmuz geçse” havasında hareket ettikleri görüldü.
Demirtaş’ın kitabından uyarlanan tiyatroya tam kadro katılım sağlanıp kameralar önünde pozlar verilirken, 15 Temmuz için yapılan törenlerden uzak duruldu.
Bazen daha da ileri gidilerek, darbe kalkışması sırasında FETÖ'cü hainler tarafından başından vurularak yaralanan dönemin Terörle Mücadele Daire Başkanı Turgut Aslan’ın konuşmasını dinlememek için CHP’li üyelerin Ankara Gölbaşı Belediye Meclis Salonu’na girmediği öğrenildi.
Beş yıldır darbecilerle aynı dil konuşulmaya ve aynı tavır sergilenmeye devam ediliyor.
Bunlar, darbenin gerçekleşenini ve onları gerçekleştirenleri severler. Gerçekleşmeyen darbe ve onu püskürtenlerden pek hoşlanmazlar.
Bunlar tarafından darbe devrim diye, darbeciler de devrimci diye anlatılır. Darbecilerin isimleri çocuklarına verilir.
“Milletin adamları” bunlar tarafından ne sevilir ne de savunulur. Menderes’e, Özal’a, Erbakan’a, Erdoğan’a yapıldığı gibi “diktatör” suçlaması yapılır.
Tüm bunlar yapılmazsa “dostlar” çok üzülür…
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.