Diyanet imsak vakitlerini niçin değiştirdi?

A -
A +
1980’de güzel ülkemizde bir darbe olmuş, bütün ülke idaresi gibi Diyanet’in yönetimi de İhtilâl Konseyi'nin eline geçmiştir. Prim yapmak isteyen, makam düşkünü bazı din adamları rehberliğinde, namaz ve imsak vakitlerine operasyon düzenlenmiştir. Hâlbuki bir gazete yazarınca -18 derecenin tercih edilmesi talebi, Diyanet İşleri Başkanlığı’nca, çok haklı gerekçelerle daha önce reddedilmiştir.
 
 
Öncelikle şunu belirtmeliyim ki, 1969 yılından 1980 yılına kadar 11 sene müddetle,  Diyanet İşleri Başkanlığı’nda “Din İşleri Yüksek Kurulu Raportörü” olarak çalıştım; bir ara “Din İşleri Yüksek Kurulu Üyeliği” de yaptım. Bu müddet zarfında, 4 “Diyanet İşleri Başkanı”, 12 “Devlet Bakanı”yla çalıştım. Bu görevlerim esnasında, yüzlerce kitap okuyup haklarında raporlar yazdım. Vatandaşlardan dinî konularda gelen binlerce suale verilen fetvaların müsveddelerini hazırladım. Diyanet İşleri Başkanlığı’nda, mezkûr görevimde iken, çok önemli vazifeler ifa ettiğim kanaatindeyim...
Bunları niçin yazdım?
Ben, eski bir Diyanet mensubuyum; Riyaset’in kuruluşundan itibaren, Başkanlık’ta kıymetli ilim adamları gelip geçmiştir. Ancak Diyanet’te maalesef zaman zaman bazı yanlışlıklar yapılmıştır: Meselâ Mevlid Kandili kutlamalarının, bir müddet miladi takvimle nisan ayında yapılması gibi [çok şükür, bu yanlıştan dönüldü]; yine namaz vakitlerinin değiştirilmesi gibi. Saygıdeğer Prof. Dr. Numan Kurtulmuş Beyefendi ve saygıdeğer meslektaşım Prof. Dr. Ali Erbaş, “Kutlu Doğum Haftası” konusundaki yanlışlığın düzeltilmesinde vesile olup çok dua ve teşekkür aldıkları gibi; Sayın Başkan, namaz ve oruç vakitlerindeki yanlışlığın da düzeltilmesinde vesile olabilirse, yine milyonların gönüllerini fethetmiş ve çok dua almış olacaktır...
Bu girizgâhtan sonra, biz bu yazımızda, bilhassa 1983 yılında değiştirilen namaz vakitleri, özellikle “İmsak Vakti” üzerinde durmaya çalışacağız.
1983 senesinden evvel, bütün takvimlerde, namaz vakitleri hep aynı idi. Fakat 1983 senesinde, re’sen namaz ve oruç vakitleri değiştirilmiştir. 1982 ve evvelindeki takvimlerden hangisine bakılırsa bakılsın, bütün takvimlerde doğru imsak ve namaz vakitleri verilirken,  ilk defa 1983 yılından başlamak üzere, doğru vakitlere ait hesap usul ve kaideleri terk edilmiştir. Namaz vakitlerinin bazılarında “Temkin” tamamen terk edilerek, bazılarında da, asgarîye (!) indirilerek vakitlerde değişiklik yapılmıştır. Güneşin ufkun altındaki yükseklik açısı (-18) dereceye çekilerek hesap edilip bulunan imsak vakitleri kesinlikle yanlıştır.
Burada, evvelâ şunu ifade edelim ki, 1949 yılında Diyanet İşleri Başkanı Ahmet Hamdi Akseki’nin talimatıyla, Kandilli Rasathanesinin kurucusu Prof. Fatîn Gökmen başkanlığında Kâmil Miras, İstanbul Müftüsü Ömer Nasûhî Bilmen, Eyüp Müftüsü İsmail Habip Erzen ve Muvakkit Yusuf Ziya Gökçe’den oluşan bir komisyon, “İmsak”in belirlenmesi için, -19º’yi esas almıştır. Ancak D. İ. Başkanlığı, 1982 yılında, imsak vaktinden temkini kaldırdığı sırada, güya “İslâmın kolaylaştırma ilkesi” doğrultusunda, -19º yerine, güya “bilimsel bir kriter” olan -18º’yi benimsemiştir.
1980’de güzel ülkemizde bir darbe olmuş, bütün ülke idaresi gibi, Diyanet’in yönetimi de İhtilâl Konseyi'nin eline geçmiştir. Prim yapmak isteyen, makam düşkünü, art niyetli bazı din adamları rehberliğinde, namaz ve imsak vakitlerine operasyon düzenlenmiştir. Hâlbuki bir gazete yazarınca -18 derecenin tercih edilmesi talebi, Diyanet İşleri Başkanlığı’nca, çok haklı gerekçelerle daha önce reddedilmiştir.
Namaz vakitlerindeki değişiklik kararında “İslâm’ın kolaylaştırma ilkesi” ve “bilimsel bir kriter” gibi iki kılıf uydurulmuştur. Yine bu kılıfı kullanan bir profesör de, yıllar sonra “İmsak vakti”ni, bir hayli geriye çekmiş, neredeyse güneş doğuncaya kadar yemiş-içmiş ve kendisine uyan bütün Müslümanların oruçlarını da ifsat etmiştir.
 
İSLÂM ASTRONOMİ ÂLİMLERİ NE DEMEKTEDİRLER?
 
İslâm astronomi âlimi Ahmed Ziya Bey, imsak hakkında “Rub’-ı Dâirenin Sûret-i İsti’mâli” kitabında diyor ki: “Avrupalılar fecr-i sadıkın başlaması olarak, ufuk üzerinde beyazlığın tamamen yayıldığı vakti hesap ediyorlar. Bunun için, fecr hesaplarında, güneşin irtifâ’ını -18 derece alıyorlar. Biz ise, ufuk üzerinde beyazlığın ilk görüldüğü vakti hesâb ediyoruz. Bunun için de şemsin (Güneşin) irtifâ’ının, -19 derece olduğu vakti buluyoruz. Çünkü İslâm âlimleri, imsak vaktinin, beyazlığın ufk-ı zâhirî üzerinde yayıldığı vakit değil, beyazlığın ufuk üzerinde ilk görüldüğü vakit olduğunu bildirdiler.”
İslâm âlimleri, asırlardan beri, fecr irtifâ’ının -19 derece olduğunu anlamışlar, diğer rakamların doğru olmadığını bildirmişlerdir. Avrupalılar, beyazlığın yayılmasına “fecr” diyorlar. Bu fecrin irtifâ’ı -18 derece kabul ediyorlar. Müslümanların, din işlerinde Hristiyanlara değil, İslâm âlimlerine uymaları lâzımdır.
Diyanet İşleri Başkanlığı’nın kuruluşundan, 1983 senesine kadar, imsak vakti hesaplarında (-19) derece irtifâ’ın kullanılması icap ettiğine dair çok sayıdaki vesikalardan birkaçını, kaynakları ile birlikte aşağıda bildirelim. (İnşallah, Diyanet’in saygınlığına daha fazla bir halel gelmemesi için, bir yetkili çıkar da, bu yanlışları düzeltir.)
 
DİYANET’İN AÇIKLAMASI
 
Diyanet İşleri Başkanlığı’nın 13.08.2010 tarihinde bir okuyucusunun sualine verdiği cevap yazısında; “İbadet vakitleri, özellikle yatsı namazı tespitinde, güneşin ufuk alçalma açısının, imsak vakti için de güneşin ufka yaklaşma açısının bilinmesi astronomların ana konusu olmuştur. Halife Me’mûn zamanından beri [198 (m. 813) tarihinden itibarenyatsı ve imsak vakitleri, bu (yatsı için -17°, imsak için -19°) değerlere göre tespit edilmiştir” şeklinde bildirilmektedir.
Diğer taraftan, bu alanın en önemli uzmanlarından biri olan Prof. Fatin Gökmen, bu hususta şöyle söylemektedir: “…muhtelif yerlerde uzun müddet yapılan rasatlar neticesinde, her yerde ve her zamanda, şafak-ı ahmerin gaybûbeti, güneşin tahtel-ufuk -17 derece inhıtâtında ve şafak-ı abyazın gaybûbetiyle, imsak vakti olan fecrin tulûu dahi -19 derece inhıtâtında vuku bulduğunu tespit eylemişler, sonra gelen râsıtlar dahi, bu tespiti tasdîk ve teyît ederek, -17 ve -19 dereceler üzerinde müttefik kalmışlardır” şeklinde bildirilmektedir. [Prof. Fatin Gökmen, Sebîlürreşâd, Cilt. III, sayı. 61] 
 
İMSÂKİYELERİN FARKLI OLMASI
 
Bugün ise ülkemizde, iki çeşit imsakiye basılmakta ve dağıtılmaktadır. Bir kısmı, yüz senedir kullanılmakta olup doğruluğunda en ufak bir şüphe, tereddüt hâsıl olmamış namaz vakitleri cetvelini aynen muhafaza eden takvimler; bir kısmı da 1983’ten sonra, “çok oruç tutuyoruz” diyenleri susturmak gayesiyle, imsak vaktini uzatan takvimlerdir.
1983 tarihinden önceki takvimlerin yanlış olmadığını herkes kabul etmektedir. Bu hususta bir ihtilâf yoktur. Nitekim Diyanet İşleri Başkanlığı’nın 30 Mart 1988 tarih ve 234-497 sayılı Müftülüklere gönderdiği tamiminde “1983 öncesi takvim ile yeni uygulama arasında, sâdece temkin farkı bulunmaktadır. Buna göre 1983 öncesindeki uygulama yanlış değildir” denilmektedir.
Türkiye Gazetesi Takvimi, Fazilet Takvimi ve diğer bazı takvimler, doğruluğunda ittifak olan 1983 öncesine göre hazırlanmaktadır. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın tamiminde bildirdiği gibi, 1983 yılından önceki uygulamaya göre hazırlanan takvimler ile bu takvimlere dayanılarak hazırlanan “Ramazan imsakiyeleri” yanlış değil, sâdece temkinlidir.
 
ŞİMDİ NEŞREDİLEN TAKVÎMLER ARASINDAKİ FARKLILIKLARIN İKİ SEBEBİ VARDIR
 
1- İlmî, astronomik zarurete binaen, vakitlerin hesabına mutlaka dâhil edilmesi icap eden “Temkin müddeti”nin, imsak ve yatsı vakitlerinden tamamen kaldırılması, öğle ve ikindi vakitlerinde de azaltılarak kullanılmasıdır.
2- İmsak vakti hesaplarında, güneşin ufkun altındaki yükseklik derecesi  olan irtifaının  (-19) dereceden, (-18) dereceye indirilerek güneşin ufka yaklaştırılmasıdır.
Peki, “Temkin” nedir, âlimler, bu temkini niçin koymuşlardır? Kısaca bunu izah edelim:
Bir namaz vakti hesaplanırken, hesabı yapılan şehrin arazisinin yükseklik ve alçaklık gibi durumlarının göz önüne alınması gereklidir. Ayrıca vakte tesir edecek atmosfer şartlarının da, en anormal hâli düşünülerek, vakti emniyet altında tutacak zamana, “vaktin temkini” denir. Bu vakit, ibadet vaktinin emniyeti bakımından zaruri olarak konulması şart olan bir zamandır. Temkinsiz yapılan ibadet, vaktin dışına taşmış olabilir. Bilindiği gibi, namazları vaktinde kılmak şarttır. Birkaç dakika önce kılınsa, namaz sahih olmaz. Oruç da böyledir. Güneş batmadan önce yiyip içilince, oruç sahih olmaz.
Bundan 2 sene önce, Diyânetin İftâr Vakti, şimdiki vakitlerinden 4 dakika sonra idi; Türkiye Takvîmindeki iftâr vaktinden 2 dakika sonra ezân okunuyordu; tabîî ki bu durum, ihtiyâtlı bir durumdu. Ama şimdi durum ne? 2 seneden beri, iftârı 4 dakika geriye çekerek, Türkiye Takvîmindeki vakitten de 2 dakika önce ezân okuyorlar. Böylece Müslümânların oruçları imsak sebebiyle sakatlandığı gibi, iftâr sebebiyle de sakatlanmaktadır.
Hâlbuki namazları, vakitleri girdikten üç-beş dakika sonra kılmakta, güneş battıktan 5-10 dakika sonra orucu açmakta da herhangi bir mahzur yoktur. Hatta yıldızlar görülünceye kadar bile geciktirmek câizdir.
1983’ten sonraki yeni takvimlerde, imsak vakti 20 dakika geciktirilmektedir. Böyle olunca, oruç tehlikeye sokulmaktadır. İmsak vaktinde eski cetvelleri esas alıp, yeni takvimlerden 20 dakika önce yiyip içmeyi kesmekte hiçbir mahzur yoktur. Hatta çok iyi olur. Tedbirsizlik ve temkinsizlik sebebiyle namaz ve oruçları ifsat etmemek gerekir. İki takvîm arasındaki fark, birinin temkinli, ötekinin temkinsiz olmasından kaynaklanmaktadır.
Şimdi, meselenin dinî yönden incelenmesine geçelim:
Kur’ân-ı kerîmde Bakara sûresi’ndeki, “… Sizin için fecrin beyaz ipliği siyah iplikten ayırt edilinceye kadar yiyip için…” mealindeki 187. ayetindeki iplikler, gündüzün beyazlığı ile gecenin siyahlığıdır. Âyet-i kerîmenin anlamı, “Gündüzün aydınlığı ile gecenin karanlığı, iplik gibi birbirinden ayrılıncaya kadar yiyip için” demektir. Bu âyet-i kerîmeyi duyan bir zât (bir sahâbî), “Yâ Resûlallah, ben gündüzün geceden ayrıldığını öğrenmek için yastığımın altına bir beyaz iplik ile bir siyah iplik koydum. Fakat gecenin bitişini yine de tespit edemedim” dedi. Bunun üzerine, Peygamber Efendimiz, “O iplikler, gündüzün aydınlığı ile gecenin karanlığıdır” buyurdu. Eğer Peygamber Efendimiz bu hususu açıklamasa idi, beyaz ipliğin aydınlık, siyah ipliğin karanlık olduğunu nereden bilecektik?
 
TAKVÎMLERDE YAZILI OLAN İMSÂK NE DEMEKTİR?
 
İmsak, gecenin bitimi, yiyip-içmenin yasak olduğu vaktin başlaması demektir. Türkiye Gazetesi Takvîmi’nde yazılı olan “İmsak vakti”nde, yiyip içmeyi kesmelidir. Bundan 20 dakika kadar sonra sabah namazı kılınabilir. Yanlış takvimlere göre hareket edip de, yiyip içmeye, ezan okununcaya kadar devam eden kimselerin, suçu yanlış takvime yüklemeleri, kendilerini mesuliyetten kurtaramaz. Türkiye Gazetesi Takvimi, ehil kimseler tarafından, çok hassas bir şekilde hazırlanmaktadır. Bu hususta takvimde her ay, “Mühim Tembih” başlığı altında bir ikaz da yapılmaktadır.
 
NETİCE OLARAK
 
1982 ve daha önceki yıllarda, takvimlerde bildirilen imsak vakitleri için uygulanan ve (-19) derece olan güneşin ufkun altındaki yükseklik açısı, 1983 senesinden itibaren, bazı takvimlerde, İslâm âlimleri ve İslâm astronomi mütehassıslarının ittifakla bildirdikleri, beyazlığın doğudaki ufuk hattında bir nokta hâlinde görülmesi şeklinde değil de, Avrupalıların beyazlığın ufukta yayılması şeklinde bildirdikleri fecr vaktine ait olan irtifa’  (-18) derece alınmıştır.
Bunun neticesinde, hem Güneş'in ufkun altındaki yüksekliğini, (-18) derece almakla ve hem de temkin müddetini kaldırmakla, imsak vaktinde yaklaşık olarak (Türkiye gibi arz derecesi 36-42 derece arasında kalan yerlerde) 15-20 dakikaya varan farklar ortaya çıkmıştır. Yani, oruca Türkiye’de gerçek imsak vaktinden,  takriben 15-20 dakika sonra başlanmakta, 15-20 dakika daha yeme ve içmeye devam edilmekte ve tutulan oruçlar da fasit olmaktadır. Böyle vakitlere uyularak tutulan oruçlar fasit olduğundan, kaza edilmeleri lâzımdır.
O hâlde, Devlet, Hükûmet ve Diyanet yetkililerinin, asırlardır devam edegelen İslâm astronomi mütehassıslarının beyanlarına ve Diyanet’in de 1983 öncesindeki namaz ve oruç vakitlerine tekrar dönerek, halkımızı rahatlatacak kararlar almaları en hâlis temennimizdir.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.
Abdullah Bülbül27 Haziran 2023 00:45

Muhterem efendim. Allahü Teala razı olsun. İnşaallah diyanet işleri, bu yanlıştan en kısa zamanda dönerler de bütün müslümanlar ibadetlerini doğru vakitlerde yaparlar oruçları kurtulur. Bu vakitlerin düzeltilmesi için gayret gösterenlerden Cenab-ı hak binlerce razı olsun. Âmîn