"Buyur bey, bugün neşeli gördüm sizi"

A -
A +

Süleyman Çelebi, hayat arkadaşına, yazdığı şiirlerini tek tek göstermeye başladı...

 
 
Doğan Bey, “Arap! Arap!” sesiyle dalgınlığından uyandı! “Bu ne biçim lakırtıydı?” dedi. Karma karışık kafası, iyice bozulmuştu. İç âlemindeki fırtınalarla boğuşurken bir de bu çıkmıştı karşısına “Arap!.. Arap!..” Bir kara köpeğin bu isimle çağrılmasını ilk defa duyuyordu. Hocası Emir Sultan geldi aklına. “Duysa ne kadar mahcup olur, üzülürdü. Aman Allah’ım” derken utandı. Mahcup vaziyette dudaklarını ısırdı.
            ***
Süleyman Çelebi, açık olan pencereden başını uzattı, sokağın derinliğine iyice baktı. Biraz ileride nazlı bir gelin gibi Ulucami-i şerif duruyordu. Yıldırım Han bu mübarek yerin baş imâmlığı vazifesini vermekle kendisine ne kadar itimat etmişti. Sahip olduğu nimetleri bir daha düşündü. Rabbine, celle celâlüh şükretti. Sokakta iki çocuk ve peşlerinde koşan köpekten başka bir şey göremedi. Sonra dönüp pencereyi kapatırken evin sultanı Matlube Hanım’ın sesini duydu.
- Aman efendim, zahmet etmeyiniz. Bendeniz kapatırdım. Biraz hava değişsin diye açmıştım, deyip beklemeden çalışma masasının tozunu aldı. Kalemlik, hokka, divit ve kamış kalemleri boy sırasına göre dizdi. Kütüphaneden bir şeyler arayan kocasının yanına gitti.
Süleyman Çelebi, yanına gelen hayat arkadaşına, yazdığı şiirlerini tek tek göstermeye başladı. Sanat değerlerini, yazılış tekniğini ve tarihlerini, Ulu Osmanlı memalikinde daha nice sanatkârların olduğunu, bundan sonra da olacağını üşenmeden anlattı. Matlube Hanım her zaman olduğu gibi merakla ve heyecanla dinledi efendisini. Sonra da bir yolunu bulup mutfaktan bir tabak dolusu yıkanmış, kabukları soyulmuş meyve getirdi. Çalışma masasının yanı başına koyuverirken, Süleyman Çelebi gülümseyerek elinden tutu. Şefkatle baktı hayat arkadaşına.
- Matlubem, Sultanım, gel hele şöyle.
- Buyur bey. Bugün neşeli gördüm sizi.
- Her zaman değil miyim?
- Elbette… Fakat…
- Bugün… Doğru biraz farklıyım. Doğan yiğidimizin zamanı geldi. Evlendirelim derim. Günah işlemesinin vebalini taşıyamayız. Ne sen, ne de ben…
- Peki kimin kızını düşünürsün?
- Fazla tetkik etmedim amma Beyazıd Çelebi karındaşımın kerimesi…
- Gülşah mı?
- Tam ismini bilemiyorum.
- Doğan’ımın haberi var mı?
- Fikrini sorarız. Sonra tanıdık bir aile. Eskimez dostumuz.
- Hanımı Hüsnâ da benim ahretliğimdir.
- Beyazıd Çelebi, intizamlı, kural ve kaidelere riayetkâr, memleketine meftun biri. Padişahımız da ona pek inanır ve itibar eder. Onun kadar disiplinli birini görmedim desem yalan söylememiş olurum. Öyle babanın ve ananın kızı da onlara benzer herhâlde.
Süleyman Çelebi, Beyazıd Çelebi’nin medreseden arkadaşı olduğunu, birlikte dersleri mütalaa ettiklerini, münazaralarda hep aynı takımda bulunduklarını, açık fikirli, yerine göre cesur ve korkusuz, imanı kâmil biri olduğunu sayıp döktü bir çırpıda. DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.