Kapının açılmasıyla sustular. Gelen, Doğan Bey'di...

A -
A +

Matlube Hanım, sevinçle ve telaşla Doğan’ın odasına yöneldi...

  Matlube Hanım, bilmem kaç senedir birlikte aynı yastığa baş koyduğu hayat arkadaşını, bu kadar kararlı ve heyecanlı görmemişti. Ortada herhangi bir şey olmasa da bu meseleyi konuşmak tatlı bir heyecan uyandırıyordu onda. Dış kapının açılmasıyla sustular. Gelen Doğan’dı. Kapı aralığından selam vererek, beklemeden hızlı adımlarla odasına geçti. Süleyman Çelebi; - Yukarı kaçtı. - Konuşmalarımızdan şüphelendi mi dersin efendi? - Mümkündür sultanım. Ona Doğan demişler. Senin, benim görmediğimi görür, duymadığımızı duyar evvel Allah. - Deli oğlan… Deli oğlan… Ne olacak? Matlube Hanım ince kaşlarını yukarı kaldırdı. Ukalalık edeceği zamanlar yaptığı gibi yavaş yavaş başını salladı. - Amca, yeğen işi pişirmiş galiba, deyip, sevinçle ve telaşla Doğan’ın odasına yöneldi...             *** Çok büyük ve kutsal bir hareketin başı olarak, üzerindeki sorumluluğun ne demek olduğunu gayet iyi biliyordu. Geldiği günden beri gecesini, gündüzüne katmış, çalışıyordu. Birçok ciddi, oldukça da zor ve bir o kadar da karmaşık işi takip ediyor, olgunlaştırıyordu. Hepsinden de öte, en mühim işi, arkadaşlarını, ne pahasına olursa olsun kaybetmemekti. Kendisinin bile zaman zaman çelişkiye düştüğü bu mükemmel şehirde, fevkalâde insanlar arasında idealleri diri tutmak kadar zor bir şey olamazdı. Onun için her fırsatta bir araya geliyor, yapacaklarını yapıyor, diyeceklerini de diyordu Kripto. - Evet, ben Osmanlı’nın mahiyetini iyice anladım. Dünyada benim kadar hiçbir insan, bu yapıyı çözememiştir. Her yönüyle derinlemesine inceledim. Sonra da Osmanlının ne yapmak istediğini, maksadını ruhumda hissettim, dedi Kripto yanındakilere. Kimse aksini düşünmüyordu zaten. Dinlediler, ta yorulana kadar. Bursa’nın dışında, kalabalıklardan uzak, sessiz ve tenha bir semtte olan Kızıl Köşk, faaliyetleri için idealdi. Her şeyin yerine ve yoluna girdiğini, toplantıları zamanında yaptıklarını, gelen ve gidenlerin çok rahat ettiklerini, bir bir sıraladı. Hepsinden en önemlisinin altı arkadaşın birlik, beraberlik ve dayanışmasının tam ve sağlam olması olduğunu bir daha vurguladı. Yerlilerin iştirakiyle büyük bir kitle olmaya doğru gittiklerini, son darbeye iyice yaklaştıklarını, yüzdüklerini, kuyruğuna geldiklerini, biraz daha sabır ve gayretle neticeye rahat bir şekilde ulaşacaklarını, vadedilen Cennete kavuşacaklarını ballandıra ballandıra anlattı. Şimdiden birer aziz olduklarının da müjdesini verdi. Keşiş Dağı eteklerinde bir çiftlik hayatı yaşıyorlardı. Zamanın din ve felsefe kitaplarını okuyor, Hurufi grupla münakaşa ve münazara ediyorlardı. Altı koldan birer müfreze gibi girip çıkmadıkları yer, muhit, grup, cemaat kalmamıştı. En çok korktukları kesim saraya yakın olanlar, dini bütün aileler ve askerlerdi. Mutat vazifelerinin dışında dost edindikleri ailelere ziyaretlere gidiyor, fakir fukaraya yardım ediyor gibi görünmekten de geri kalmıyorlardı... DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.