"Daha uyanık ve dikkatli olmamız gerekmektedir!"

A -
A +
"Hele bakın şu densizlerin yaptıklarına. Yıldırım Han’ı gafil belliyorlar akıllarınca!"
  Yıldırım Han "İblisler!.." dedi dişlerini sıkarak. "Bugüne kadar yayılan isim, deyim, cümle ne varsa kâtibin yazıp kendisine getirmesini emir verip, geldiği kapıdan çıkarak salonu terk etti hışımla… Kara böceklere, haşerata, Kara köpek ve kedilere, Uyuşuk, miskin, pislik içindeki insanlara, Yalancı, dolandırıcı, hırsız, arsız, yol kesicilere verilen mübarek, muhterem zatlara ait isimlerin uzunca bir listesi yapıldı. Maneviyatı küçültücü deyim, tabir ve cümleler tek tek yazıldı. Kenar, ören yerlerde, bağ evlerinde, mağara ve ağaç kovuklarında haşhaş âlemlerinin nasıl, ne şekilde yapıldığı tekrar, tekrar tartışıldı. Not edildi. Altına da; Yaygın hâle getirmeye çalıştıklarından bazıları. Arz ederiz. Diye yazıp, bir daha okudu kâtip efendi. Eksiğinin olup olmadığını sordu.   Süleyman Çelebi; “Ayrıca medreselerdeki fen derslerinin lüzumsuz olduğunu, çalışmak kadar oyun ve eğlencenin de gerektiğini anlatıyor, hepsine de hadis-i şerif, âyet-i kerimelerden kaynak gösteriyorlarmış” diyerek eksikleri tamamladı. Sonra da evrak Yıldırım Beyazıd Han’a arz edilmek üzere ilgiliye verildi. Kaç saattir, köşesinde olup bitenleri dinleyen Saray Emini, “tövbe, istiğfar” çekerek aldığı nameyi Sultana vermek üzere ayrılırken; - Lâ havle ve lâ kuvvete illâ billah, diyor, hırsla ve şaşkınlıkla başını sallıyordu...              *** Karşısındaki, üstadı meşhur Seyyid Vaiz İbrahim Efendi’nin getirmiş olduğu altın torbalara bakıyor, dimağı karıncalanmış gibi düşünemiyordu. Hizmetçinin uzatmış olduğu maşrapayı bir yudumda içince, biraz açıldı. Pencere yanındakilerin konuştuklarını duydu; - Son olarak beş yüz bin sarı vermişler. - Ona yakın da halktan toplanmış. - Geçen sene daha fazlası harcanmış. - Herkes elinden geleni yapıyor. - Bursa’dakiler kadar olmaz ya!.. - … … … Erkara kulaklarına inanamıyor, daha dikkat kesiliyordu. “Bu değirmenin suyu da nereden geliyordu?” diye geçirdi içinden. Sonra da duygularını yenerek bir hinlik düşündüğü her hâlinden belli olan efendisinin saygıyla elini öptü. - Berhudar olasın yiğidim, dedi sırtını okşadı. Elindeki kâseyi uzattı. - Bunlar nedir efendim? - Dilediğin gibi harca demiyorum. İznik’te gördük eksiklerimizi. Yeteri kadar at, araba, onların koşum ve bakımı için yer, bakıcı lazım değil miydi? Şaşırma… Beyimize yakışır şekilde olsun her şey.             ***
Kripto, Erkara’nın elini bırakmadan gözlerine baktı. Omuzlarından tutarak kendine çekti. - Erkara, yiğit delikanlı, Sultanımız Beyazıd Han’ımıza Allahü teâlâ hayırlı uzun ömürler versin. Selamımızı arz ederiz. Zat-ı şahanelerine duacıyız. Erkara, daha net anlamıştı efendisinin maksadını. Aylardır illa da görüşmek istiyordu ya. İşte yine o taleple karşı karşıyaydı. - Mübarek efendim. Saraya kabulünüz için elimden geleni yapacağım. Bana inanın, güvenin. - !!! Kripto, Erkara’yı samimice kucakladı bir daha. Pencere kenarında konuşan adamları, saraya yakın dost edinmekten pek memnun ve oldukça mutluydular... DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.