"Büyük insanlar böyle düşünür Sultanım..."

A -
A +
"İnanıyorum ki, ilmin, irfanın önünde erimeyen kuvvet, parçalanmayan kılıç yoktur."
  Heyecanla yüreği küt küt atan Erkara, yan gözle etrafını süzdü. Süleyman Çelebi’yi görünce aklına Doğan geliverdi elinde olmadan. İlk defa onu geçmişti bu hareketiyle. Sarayda bunca ulemanın yanında gençlerden bir kendisi vardı. “Ah! Gülşah’ın bir imkânı olsaydı da görseydi Erkara Bey’i… Ah!.. Ah!..” diye geçirdi içinden. Teşrifatçının Erkara Bey demesiyle irkildi. Sıranın kendisine geldiğini anlayınca da önce İhtiyar Hurufi’yi göstererek; - Zât-ı Muhterem Efendim Hünkârım; Vâiz-i İslâm ve Ulemâ-i kirâmdan olan Horasan erenlerinden Seyyid Fadlullah Efendi hazretlerini ve onun numune talebesi Seyyid Vâiz İbrahim Efendi hazretleri misafirimizi siz serdarımız Yıldırım Han Sultanımıza takdim etmekle şerefyabım efendim, dedi ve başını nezaketle önüne eğdi Erkara. Bir pot kırmadan bu takdim işini başardığı için mutluydu. Gururla, kendinden emin vaziyette beklemeye başladı. Beyazıd Han, misafirlere doğru hamle yaptı. “Bu kadar zevat, o muhteremlerle tanışmak, derin bilgilerinden faydalanmak için zahmet edip gelmişlerdi. Hususi alâkadar olmalı, onları memnun etmeliydi” diye geçirdi içinden. Sonra da; - Mübarek Osmanlı payitahtına hoş geldiniz. Bursa’mızı şereflendirdiniz. Burada vereceğiniz vaazlarla cemaat-ı İslam’ı, tenvirlerinizle de bizleri memnun ve mesrur kılacaksınız. İlim ehline ve ilme verdiğimiz kıymet herkesin malumudur. Dünyanın neresinde olursa olsun ilmiyle âmil bütün âlimlere Osmanlı’nın her yerinde, her imkânı veriyorum. Bundan sonra da seve seve vereceğim biiznillah, dedi. Âyet-i kerime ve hadîs-i şerifler okuyarak ilmin yerini, kıymetini ve en büyük rütbenin ilim rütbesi olduğunu anlattı. Maksatlarının ne şan, ne şöhret, ne de kuru bir cihangirlik sevdası olmadığını vurguladı. İstikbale yönelik beklentilerini, hedeflerini özetledi… Padişahın içten ifadeleri, herkesi etkilemişti. Bütün maksatları saraya girebilmek olan misafirlerin ağızları kulaklarına varıyordu. Keyfine diyecek yoktu. Kripto, bir yolunu bulup Hurufi’ye kaş-göz hareketiyle konuşmasını işaret etti. O da kendine has hitabetiyle başladı anlatmaya; - Dünyanın en büyük ve asil serdarı siz Sultan Yıldırım Beyazıd Han hazretlerinin huzuruna kabulümüzden ve iltifatı şahanenize mazhar olduğumuzdan çok bahtiyarız efendim. Şerefli ism-i âliniz bütün İslâm âleminde hürmetle ve muhabbetle anılmaktadır. - Bana şeref veren kahraman, civanmert Türk halkıdır. Onlara itimadım sonsuzdur. Onlar da bana… Ordusuna arkasını dönmeyen kumandan, muharebeye girmeden mağlup olmuş demektir. Biz böyle biliriz ve dahi böyle iman ederiz, diyen Yıldırım Han, âlimlerin yakınına ve hatta önlerine kadar geldi. - Muhterem Hocam Molla Fenâri, ulemâ-i kiramdan damadım Emir Sultan, şüerâ-i kirâmdan Süleyman Çelebi ve buradaki âlim, zahid muhteremlere hürmetim derindir. İnanıyorum ki, ilmin, irfanın önünde erimeyen kuvvet, parçalanmayan kılıç yoktur. - Sizin gibi büyük insanlar ancak böyle düşünür Sultanım, dedi Hurufi ihtiyar. DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.