Doğan, amcasının işaret ettiği yere doğru gitti

A -
A +
Süleyman Çelebi, gece geç saatler olmasına rağmen uyuyamamıştı.
  Hurufi ihtiyar, fırsatı yakalamışken hoş görünmeye çalıştı; - Sultanım… Tebaanız olmaktan büyük bir mutluluk duyuyoruz. Bizim için ne büyük saadet bahşettiniz efendimiz. - Büyük saadet ilimdir, irfandır. Bu libasla donanmış insanlardır Molla Efendi. İlim nereden gelirse gelsin insanlar için faydalı olduktan sonra getiren de, gelen de başımın tacıdır. Bu böyle biline… dedi Beyazıd Han. Sonra Erkara’ya döndü; - Kıymetli misafirimizi şerefimizle mütenasip bir şekilde ağırlamanızı arzularım. - Arzunuz noksansız yerine getirilecektir Hakanım. Erkara, Sultana bu kadar yakın olmuşken aklına gelebilecek her şeyi arz etti. Yeni tanışmış oldukları âlimlerin aynı zamanda birer şair olduklarını, emir buyururlarsa şiir sohbetlerine katılmak istediklerini, Ulucami-i şerifte vaaz, nasihat etme, talebe yetiştirme arzularını bir bir anlattı. Ferman buyururlarsa Bursa’mıza taze bir kan, yeni bir hayat verebileceklerini ballandıra ballandıra sayıp döktü. Her ne kadar dünya ehli olmasalar da maişetlerini karşılamaları için münasip görecekleri kadar akçe taleplerini ilave etmeyi de ihmal etmedi. Büyük bir hayranlıkla ve memnuniyetle dinledi anlatılanları. Hepsinin yerine getirilmesi için de ilgililere emirler verdi Yıldırım Han. En yakın cuma akşamında saraydaki şiir sohbetine katılacak ve ertesi günü cuma namazında da Ulucami-i şerifte vaaz ve hutbe vereceklerdi. Kripto ve Hurufi ihtiyarın sevincine diyecek yoktu. İsteklerine çok kolay ulaşmalarının heyecanı içinde Erkara’ya minnetle baktılar.           *** Süleyman Çelebi, gece geç saatler olmasına rağmen uyuyamamıştı. Biricik hayat arkadaşına bir şeyler yazacağını söylemiş odasına çekilmişti. Sağ eli çenesinde, başı öne eğik, düşünceli düşünceli dolaşıyordu. “Acaba ben cin fikirli birisi miyim? Niçin herkes gibi normal düşünemiyorum?” deyip hayıflanıp duruyordu ki kapı vuruldu. Süleyman Çelebi bir anlık tereddütten sonra içinde bulunduğu dalgınlık hâlinden kurtuldu. Kapıya doğru baktı, yutkundu. Bir şey demek aklına gelmedi. Kapı bir daha çalındı. Neden sonra; - Buyurun, diyebildi. Kimseyi incitmemek ve gürültü yapmamak istercesine hafifçe kapı açıldı. Ayak parmak uçlarına basarak bir gölge gibi Doğan Bey içeri girdi. Her zaman olduğu gibi tebessümle amcasına baktı. - Selamün aleyküm muhterem amcacığım. Müsaade ederseniz… Çelebi, can yeğenini karşısında görünce rahatladı. Üzerindeki ağırlık kalktı. Sisler dağıldı sanki. - Ve aleyküm selam ve rahmetullah, şehid biraderimin emaneti, canım yeğenim. Ne demek? Hemen gel. Ben de hep düşünürdüm. Biri olsa da saraydaki intibaımı istişare etseydim diye. İyi ki uyumamışsın. Gel hele, şöyle otur. Doğan, amcasının işaret ettiği köşeye doğru hareket etti. Halı yastıkların ve önlerinde yeni kabartılmış minderlerin sıralandığı sedire oturdular. DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.