Akıllı, adil ve cesur bir "serdengeçti” lazımdı!..

A -
A +
Bursa, yeşilin yerini sarıya, turuncu renklere bırakmış, “kızıl Bursa” olmuştu sanki...
  Konuşmayı dinleyenler çok duygulanmış, padişahlarının üzüntüsünden de çok etkilenmişlerdi. Büyük bir ülkenin sorumluluğunu bütün ağırlığıyla sırtında duyduğu her hâlinden belliydi. Tecrübeli devlet adamları bu inceliği görüyor, tatlı bir huzur duyuyorlardı. Mesuliyet duygusunun gelişemediği insanlar ne kadar zeki, korkusuz olsa da ilerisi için ümit vermezlerdi. Karşılarındaki bu derdiyle dertlenmiş imparator, istikbale ışık saçıyordu. Emir Sultan’ın; “İllâ da Yıldırım Han…” demesindeki ısrarı şimdi daha iyi anlamışlardı. Yıldırım Beyazıd Han, odasına çekildikten sonra, Emir Sultan-ı, Gazi Evrenos, Beyazıd Paşaları ve Süleyman Çelebi’yi ayrıca hususi mütalaa için kabul etti...             *** Hazan mevsimini yaşayan Bursa, yeşilin yerini sarıya, turuncu renklere bırakmış, “kızıl Bursa” olmuştu sanki. Akşamın alaca karanlığında kalın gri bir sis tabakası da her şeyi bir daha görünmemek üzere gizlemeye çalışıyordu âdeta. Padişah, artık mermer havuzlu büyük bahçenin rengârenk güllerini, her biri olgunlaşmış çeşitli meyvelerini görmüyor, koklamıyor, tadına bile bakmıyordu. Gece rüyalarına giren Kostantiniye’nin fethini rafa kaldırmış, Timur Han’dan kaçarak vatanına sığınan, “imdat” isteyen beylere olan desteğini ertelemişti. Yaşayan ölü gibiydi. Hesapta olmayan bu içten vurulma çok ağır gelmişti. Aldatılmaya, kandırılmaya utanıyor, sıkılıyor, hayıflanıyordu… Bursa’daki ahali de hâlâ şaşkındı. Tecrübeli vezirler, fedakâr beyler, civanmert yiğit akıncılar er meydanlarında, çoğu gözünün önünde can vermişti. Çok sıkıntılar, dertler çekmişti lakin böylesini hiç görmemişti. Bu korkunç çıkmazdan çekip çıkarabilecek bir güç, yürek ve yardımcılar istiyordu Rabbül âleminden. Evrenos Paşa, Beyazıd Paşa, Emir Sultan, Molla Fenâri hocası ve Süleyman Çelebi’yle onun için görüşmek istemişti... Tahtın karşısındaki işlemeli kapı tıklatıldı. Kocaman kavuklarıyla belirsiz bir gölge gibi, gözleri yerde, elpençe içeri girdi çağrılanlar. Padişah ayakta karşıladı. Her birini ayrı ayrı kucakladı. Kırmızı kadifeden yapılmış şilteleri gösterdi; - Lütfen oturun, dedi. Sonra tahtına geçip sağ elini altın işlemeli koltuk koluna dayadı. Çağırdığı aziz misafirlere bakarak içinde bulunulan hâlin fenalığını, imparatorluğun geçirdiği muharebeleri, beyliklerin içinde bulunduğu durumu, tekfurların entrikalarını ve en son yapılanları bir daha usanmadan sayıp döktü. Padişahın her yönüyle işe vukufiyeti ve kararlılığı açık ve net olarak görülüyor, bağrı yanık devlet ricaline ümit veriyor, itimadı, güveni kuvvetlendiriyordu. Uzun uzun konuştular, ölçtüler, biçtiler. Müsebbipleri bulup getirecek bir yiğit aranıyordu. Çok doğru, gidilecek memleketlerin lisanını, örf ve âdetlerini iyi bilen, hâlinden memnun, Allah’tan korkan, akıllı, adil, dünyayı tam anlamış, cesur ve her şeyden ziyade memleketine âşık bir “serdengeçti” lazımdı. DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.