Hayallerini süsleyen delikanlı işte karşısına çıkmıştı!..

A -
A +
Hancı, misafiri için evinin en gösterişli yerinde nefis bir kahvaltı sofrası hazırlatmıştı kızına.
 
Hancı ve kızının din değiştirdiklerini hâlâ kimsecikler bilmiyordu. Yalnız Doğan Bey, kitaplar getirmiş vermiş, temel esasları öğrenmesine yardımcı olmuştu. Nasıl olsa yakında Osmanlı buraları da topraklarına katacaktı. O zaman da dinini, imanını aleni haykıracak ve daha hür olarak yaşayacaktı...
Yolcusu hiç eksik olmayan bu hana, her memleket insanı kendi anlayışına, tespitine göre bir ad takmıştı. En çok bilineniyse, “Karahan” ismiydi. İç ve dış bütün duvarları kesme kara taşlardan yapılmış olduğundan, genellikle “Karahan” adıyla anılıyordu. 
Dört bir yanında, ikişer katlı, seksen odası vardı. Duvarlarının düz ve yüksek oluşu aşılması zor bir sur gibi görünüyordu. Çok geniş, üstü açık bir tarla büyüklüğündeki iç avlunun orta yerinde üç katlı, mini şato görünümünde hancının müştemilatı yer alıyordu. Misafirlerini ağırlayacağı gıda depoları da bu bölümdeydi.
Doğu, batı, kuzey, güney istikametlerinde gidip gelen yolların kesiştiği bir yerde bulunan han, her bakımdan mükemmeldi. Gün doğusundan, gün batımı istikametinde akan billur gibi bir derecik, hanın tam ortasından geçiyor, temizlik, yemek, içmek için yetiyor ve artıyordu bile.
Bulunduğu yer ve imkânlarının elverişli olması, güvenliği kadar uyumlu, çalışkan, hâlden anlayan hancı ve adamları sayesinde her kavimden insanın severek uğradığı yerdi.
Özel misafiri için hancı, kendi evinin en gösterişli yerinde nefis bir kahvaltı sofrası hazırlatmıştı. Meşeden yapılmış kalın, uzun masanın üzerinde çeşitli meyvelerin yanında, yeni kovanından alınmış bir dalak oğul balı, maşrapayla kaynatılmış, buharı hâlâ tüten inek sütü, kurutulmuş kaymak, çeşit çeşit peynirler, kocaman bir parça pastırma, düve etinden yapılmış kavurma, ceviz büyüklüğünde sele zeytini, bir tabak haşlanmış yumurta, beyaz, kocaman bir ekmek aziz misafirini bekliyordu…
Masanın her iki tarafında bulunan uzun oturakların birine Doğan Bey, diğerine de Hancı oturdu. Gelenleri uzaktan takip eden hancının dünyalar güzeli kızı. Ocakta kızarmakta olan bir tepsi böreği vakit kaybetmeden sıcak sıcak masaya taşıdı. Doğan’ı görünce rengi kızardı, tarifi mümkün olmayan bir heyecan duydu. Hayallerini süsleyen delikanlı olanca çekiciliğiyle karşısındaydı. Titreyen sesini düzelterek;
- Afiyet olsun efendim, Diyebildi. Babasının orada olmasından dolayı da rahat hareket edemiyor, iyice utanıyordu. Doğan Bey mahcubiyetini gidermek ve rahatlatmak için;
- Eline sağlık. Ne zahmetler etmişsin böyle? Hepsi birbirinden enfes bu ziyafeti nasıl bitireceğiz? Amanın! Acaba hangisinden başlasam ki?
- İstersen soğumaması için sütten başlayalım, diyerek imdada yetişti hancı. Beyaz, işlemeli, biri nemlendirilmiş, diğerleri kuru bırakılmış pamuk peçeteleri, masanın uygun yerine özenle koyarak müsaade istedi Sarıkız. DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.