Keşiş Dağı'nın kayalıklarında yaşayan büyücüye gittiler!..

A -
A +
Erkara, Gülşah’ı elde etmek için her yolu mubah sayıyordu. Onun nikâhlı olmasını umursamıyordu!
 
 
Gülşah, Yüreğindeki hıncını ve öfkesini parmakların arasından sızan kanla Erkara’nın beynine akıtıyordu âdeta.
- Sevdiysen eğer gülü, dikeni batsa da eline, acısını duymamaktır sevda… dedi.
Hipnotize olmuş gibi duran Erkara’yı, ani bir hareketle iterek, ileri fırladı. Artık onu tutacak bir babayiğit yoktu buralarda.
Erkara’nın keyfi kaçmıştı. Kin ve nefret dolu gözlerle, şeytanca baktı ardı sıra. Hayretten aptallaşmış, dili tutulmuştu. “Yine bir şey yapamadım” dedi. Uzamış bıyıklarını, hırsından dişlerinin arasına alarak kemirdi, durdu, bir müddet…
                          ***
              BÜYÜCÜ LOLO
 
Erkara, Gülşah’ı elde etmek için her yolu mubah sayıyordu. Onun nikâhlı olması, umurunda bile değildi. Ne felaketlere sebep olacağını düşünmüyor, ikazlara aldırış etmiyordu. Bu duygularla bir beyin mahremine kadar girebilmiş, Gülşah’ı köşeye sıkıştırabilmişti. “Çekirge bir sıçrar, iki sıçrar” demiyorlar mıydı? Er geç onun olacaktı. Bildiği tek şey; “İllâ da benim olacak! Benim olacak!” diline pelesenk ettiği bu iki kelimeyi, uluorta her yerde sayıklayıp duruyordu.
Adamı Aşır’ı yanına alarak, Keşiş Dağı kayalıklarında tek başına yaşayan Büyücü Lolo’ya gittiler. Gülşah’ı kendine ram edebilmek için Palabıyık tarafından “domuz büyüsü” siparişi verilmişti bir hafta önce.
Palabıyık, onun maharetlerini anlata anlata bitirememişti. Bir denemekten ne çıkardı. Belki daha az zararla, işi köklü olarak çözebilecekti. Onun için Palabıyık’ın kendisine tılsım yaptırmasına müsaade etmişti. Şimdi de neticeyi görecek ve alacaklardı.
Konuşa konuşa epey yol aldılar. Uzaktan ince bir duman görüldü.
- İşte Lolo’nun yeri, dedi Aşır.
Duman, kesintisiz ince bir ip gibi göğe yükseliyor, sonra da dağılıp kayboluyordu. Sanki; “Ben buradayım…” diye işaret veriyordu uzaktakilere.
Erkara, dikkatlice baktığı mağaranın önündeki fundalıklarda, yaşlı bir kadının hayalini gördü. “Bir şeyler yapıyor herhâlde” dedi, kendi kendine. Merak saldığı bu esrarlı kocakarının, garip hikâyesini dinleyerek mağaraya iyice yaklaştılar.
 
Lolo, İnegöl tekfurunun karısıyken kaçırılmış. Yıllarca dağlarda dolaştırılıp durmuş. Kocayınca da başlarından atmış, güya serbest bırakmışlar. O da bildiği büyücülüğe, hem geçimini temin etmek, hem de kendisine kötülük edenlerden intikam almak için başlamışmış!.. O gün bugündür, bu acayip işe devam eder olmuş…
Erkara, anlatılanları derin bir suskunlukla dinliyor, dikkatlice de büyücünün ne yaptığını gözlemliyordu.
Boyu uzundan biraz kısaydı. Yahut yaşlılığından dolayı öyle görünüyordu. Gülerken çürük, yanmış odun parçasını hatırlatan, bir iki tane kalmış dişlerini gördü. Yüzünü buruşturdu. “Gece rüyama girse herhâlde ödüm kopar” dedi içinden. Sarı buruşuk yüzünde, yılların çilesini taşıyor olmanın yorgunluğu okunuyordu. Belirsiz kaşlarının altında soluk iki küçük göz, derin kırışıklar arasına gömülmüş gibiydi. DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.