“Benim yaralarımı deşme be yiğit delikanlı!..”

A -
A +
"İçinde bulunduğum hâl, ölmek üzereymişim de, yarı bırakılmış infaza benziyor!.."
 
 
Üryan Eşkıya “Yaralarımı deşme be yiğit delikanlı!” der gibi bir “ah!” çekti. Kalın, gür kaşlarını kaldırdı. Parlak mavi gözleri sanki derinden dışarı çıktı. Kuzu postundan yapılmış başlığının altından taşan uzun sarı saçlarını, kulaklarının ardına topladı. Başlığını yeniden örttü.
- Herkes, her şeyi söyleyebilse!
- Dünyanın şekli değişir değil mi?
- Evet, büyük bir buhran geçirdim yiğidim.
- Bırak eskileri. Sen şimdiye bak. Pişmansın ya!
- Hem de çok! Lakin insanlığımdan utanıyorum. Hayvandan farksız bir budala, katıksız bir ahmak, kendini beğenmiş bir sefil olduğumu ayağını gırtlağıma basınca anladım. Çok geç aklım başıma geldi. Çok geç… Kolum, kanadım kırık. İçinde bulunduğum hâl, ölmek üzereymişim de, yarı bırakılmış infaza benziyor.
- Fazla takma dedim ya!
- Elimde değil yiğidim. Bu an, sanki herkes, her ses, hatta yalnızlığım, şu dinmeden esen, güneşte kavrulmuş yaprakları öttürerek döken rüzgâr, şu önümüzde bilmem ne zamandan beri kesintisiz akıp giden gümüş derenin şırıltısı sanki; “Ey paradan, maldan başka bir düşüncesi olmayan iki ayaklı hayvan!” diye haykırıyor.
- Bir şeyler yeseydin.
- Nasıl olsa o vazifeyi yaparım yiğidim. Bırak da açılmışken içimi dökeyim.
- !!!
- Şimdi ben sana sorayım insanın hayvandan farkı ne?
- !!!
- Sen edebinden cevaplamıyorsun. O zaman ben söyleyeyim; mukaddesatı, yüksek fikirleri, insanlara faydalı olması değil mi?
Kaç gündür beraberiz? Bakıyorum, hep sen fedakârlık ediyorsun. Üstelik galip olan sensin, köle olmaya razı olan ben. Daha biraz önce yatağın iyisini bana bıraktığını şu kapanasıca gözlerimle gördüm. Kendin yorgun, aç, susuz olduğun hâlde atını önce doyurdun, içirdin. Şahit olduklarım hâlimi tartmaya yetiyor da artıyor bile.
- !!!
- İşte yeni anladım, bunların hiçbirinin bende olmadığını da, onun için yanarım perişan hâlime. Onun için gevezelik ederim yiğit delikanlı. Her şeyi yemekten, içmekten ibaret sanmışım tıpkı hayvan gibi. Şimdiye kadar hayvani isteklerimin peşinde koşmuş, durmuşum. Kırk yaşını geride bırakmış olduktan sonra feci hakikati duymak, anlamak ne acı şey!.. Bolluk içinde yaşayan, merhamet nedir bilmeyen, acımasız insanlardan intikam almak için, ucunda ölüm olan bu çetin yolu seçtim. Bugüne kadar hiç doğrularla karşılaşmadım. Yapılan haksızlıklar, bütün yolsuzluklar da beni iyice kamçıladı.
- Hep bu anlattıklarının farkında olmak ne büyük bir saadet, biliyor musun? Tedavi olabilmek için, önce hastalığı doğru teşhis etmek lazım.
- Evet yiğidim. Onun için utanmadan, sıkılmadan anlatıyorum. Çabuk yükselmek, herkesin sayıp, korktuğu biri olmak istedim. Hepsi de fazlasıyla oldu. Bazen kılık değiştirip halk arasına giriyordum. İki kişi konuşuyor olsalar mutlaka benden bahsediyorlardı. Boyum bilmem kaç metreymiş. Ağzımdan ateşler saçarak konuşuyormuşum. Kılıcımı iki defa kaldırdığım hiç görülmemiş. Ordular gelse baş edemezmiş… Daha neler, neler!.. DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.