Ağız birliği etmişçesine Timur Han'ı kötülüyorlardı!

A -
A +
Timur Han, asrın Firavun’u, Nemrut’u değilse ya neydi? Daha çirkin şeyler de söylüyorlardı...
 
Doğu’dan ve Batı’dan herkes fırsat kolluyordu. Bu husustaki kararlılığı ve eşsiz dehâsı, tahta geçer geçmez yaptıkları ve yapacakları düşmanları elbette korkutuyordu. Hele Sevgili Peygamberimizin övgüsüne layık olma sevdası bitmiyor, gittikçe güçlenerek sönmez bir alev gibi büyüyordu. Bir ruh gibi hep diri ve canlıydı. Kalbinin en müstesna köşesinde bütün ihtişamıyla yaşıyordu. Halkı için rahat, Kostantiniyye için hazırlık istendikçe dert çıkıyordu olmadık yerlerden ve kişilerden…
Kulaklarında Karakoyunlu Ahmet Beyin ağlamaklı sesi yankılanıyordu hâlâ:
“Yamyam bunlar! Yamyam! Güneşin doğduğu uzak ufuklarda tutuşturdukları yangın her tarafı kapladı. Bütün Doğu illeri kan denizi içinde boğuluyor, Nemrut’un söndürülmesi imkânsız ateşinde kavruluyor, acı içinde kıvranıyor! Yıkılan, sönen Karakoyunlu hanedanının enkazı üstünde, Bağdat, hac yollarının geçtiği yerlerde Timur denilen o adam saltanat kurdu. Böyle Müslüman mı olur?!.”
“Bağ bahçe tarlalarda dikili ağaç, ekili tohum, girdiği şehirlerde taş üstünde taş bırakmadı! Büyükbabası Cengiz keferesiyle övünüyor! Onların yolunda olduğu için delice bir gurur içinde! Bu şah, önüne ne çıkarsa saldırıyor! Durdur bunu Hakanım! Ne olursun durdur!”
Dediklerine bakılırsa kendine sığınanları bile acımasızca ezip güzel karılarını, kızlarını yataklık eden, gece gündüz haşhaş çeken, öldürdüğü düşmanlarının kafatasıyla şarap içen bir acımasız, dünyada eşi görülmemiş zalimdi.
Divanının çelebi, sakin, vakarlı, âlim, temiz huylu, dinine bağlı müdavimleri onun işkencelerini dinlemeye dayanamazlardı elbette. Bu merhametsiz, bir gün mutlaka bizim sınırımıza da saldıracak, şarktan başlayarak talan edecek, iffetli kızları kirletecek, bütün memleketi yalan, hile ve hurdayla ele geçirmeye kalkacaktı. Herkes böyle söylüyor ve buna böyle inanıyordu. Çakır Vezir’in anlattığına göre nikâhlı güzel kızını istemiş, vermeyince de bağırta, bağırta kaçırmıştı!..
Buna rağmen kin ve intikam duyguları dinmemiş, uğradığı bu aşağılamaya öfkelenerek bütün maiyetini kılıçtan geçirmişti. Çakır Vezir de canını zor kurtarmış, çareyi Osmanlıya sığınmakta bulmuştu.
“Hangi padişahın, emir ve beyin toprağına girdiyse savunmasız halkı sinek ezer gibi ezdi, bitirdi” diyordu kaçanlar. Bu hususta ağız birliği etmişçesine herkes hep aynı şeyi söylüyordu; farklı anlatanlara ise şimdiye kadar hiç rastlanmamıştı.
Timur Han, asrın Firavun’u, Nemrut’u değilse ya neydi? Daha çirkin şeyler de söylüyorlardı: “Ahmet Celayır’ın iki kız torununu eline geçirmiş, askerlerine peşkeş çekmiş. Sonra da aç kaplanların önüne attırmış. Zavallıların feryadı figanını duydukça da şarap içiyormuş patlarcasına.” Esirlerden birçoğunu ateşte kızartıp, kebap ettirdiğini yemin billah söyleyenler de az değildi.
Böyle korkunç şeyler yeni duyuluyordu Osmanlı diyarında.
Şimdilik muharebe istemeyen padişah, Sivas üzerine en güvendiği oğlu Ertuğrul Şehzade’yi gönderip, tedbir almayı düşünüyordu. Acil olarak bir de anlatılanların doğru olup olmadığını yerinde teyit etmek için itimat edilir bir akıncı… DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.