Parmaklarıyla oynarken dalıp gitti ötelerin ötesine

A -
A +
"Dünyada, niçin riyakârların, sahtekârların, ikiyüzlülerin hesapları tam görülemiyor?”   Soğuktan ve içinde bulunduğu ruh hâlinden olsa gerek kaskatı kesilen bedenine aldırmadan dolunaya dikti bakışlarını. Sanki gözlerinden giren tatlı gümüş şuleleri buz kesilmiş donuk muhayyilesini aydınlatıyor, her şeyi daha bir açık görmeye hazırlıyordu. Parmaklarıyla oynarken dalıp gitti ötelerin ötesine. “Niçin dünyada yaşayan insanlar hiç mutlu olmuyor? Niçin riyakârların, sahtekârların, ikiyüzlülerin hesapları tam görülemiyor?” “Çok güzel özetlemiyor mu başımızın tâcı, hasta kalplerimizin ilacı, karanlık ve bir o kadar da zor yolculuğumuzun emin rehberi?” “Çünkü azgın nefsimizin zebunu, çirkin dünyanın hayranıyız da ondan… Birçoğumuz zengin olmak, servetine servet, malına mal katmak; çok, daha çok kazanmak, güç ya da makam mevki, şan şöhret sahibi olmak için yapmadığımızı bırakmıyoruz. Yaşadığımız uçsuz bucaksız bu koca dünyamızın altını üstüne getiriyoruz.” “Geçici ve oldukça da kısa olan bu hayat içinde o kadar hızlı yol alıyoruz ki, ruhumuzu, benliğimizi nerede, nasıl bıraktığımızın farkında bile değiliz. Kendi cılız aklımızla her şeye savaş açmışız. Doymak nedir bilmeyen nefsimizin esiri olmuşuz.” “Bir gün bu fâni hayatın ve dünya nimetlerinin biteceğini düşünmeden hoyratça ve açgözlülükle harcıyor ve önümüze gelen her şeye basit zevkimiz, menfaatimiz için acımasızca saldırıyoruz. Üstelik neyi aradığımızı da tam bilmiyoruz.” “Herkes bir arayış içerisinde... Sanıyoruz ki bahçesinde binbir çeşit çiçeklerin olduğu konağımız, köşkümüz, sarayımız, vadileri dolduran sürülerimiz, uçsuz bucaksız tarla, bağ, bahçe ve çayırlarımız ya da yükselen bir makamımız olunca mutlu olacağız.” “Hâlbuki Azrail aleyhisselâm peşimizde. Ölüm bir gölge gibi bizi takip ediyor. Ondan kaçmak, kurtulmak ne mümkün! Bitmez tükenmez isteklerimizin nihâyetinin olmadığını ancak son nefeste anlıyoruz lâkin iş işten geçmiş oluyor o zaman da.” “Sadece arzular ve istekler mi? Sevgiler, aşklar da... Günde beş defa fikir değiştirip üç defa pişman olanlara ne denir bilmem ki? Ruhsuz, kalpsiz, vicdansız ve de doyumsuz insanlar. Bir yerlerde bir şeyleri unutmuşuz. Ama ne yapacağımızı da bilmiyoruz. Devamlı bir eksiklik duygusu ile kıvranıp duruyoruz. Güya yaşıyoruz...” “Tamamlanmayan, yerine gelmeyen ama adını koyamadığımız, tarif edemediğimiz kopmalar var içimizde... Ya da yerine koyamadığımız parçalar.” “Ömür hızla bitiyor oysa. Her şeyi atların, develerin, merkeplerin, katırların sırtına vurmuş gidiyoruz. Kendimizi de kaybetmişiz iyice! Ne zaman bulacağız kaybettiklerimizi peki?..” “Aklımızı başımıza devşirip ayağımızı yorgana göre uzatmamızın ve başımızı önümüze alıp derin derin düşünmemizin zamanı gelmedi mi?..” Seyyid Emir Sultan Hazretleri’nin gülümseyen ak siması, ılık ve ruhları okşayıcı sesi, kara keçi kılından yapılmış boş ve soğuk çadırı doldurmuş, koca vadiye taşmıştı sanki. Bursa’daydı. Evet, yanılmıyordu. Etten ve kemikten ibaret cesedi gurbet illerde, benliği ise Uludağ’ın eteklerindeki ilim, irfan yuvasında, kalp hastalıklarının şifâhanesindeydi bütünüyle. DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.