Duygularını belli etmeden yüzüne şefkatle baktı...

A -
A +
Yarayı daha fazla kanatmak istemiyordu Hasan Dede, mevzu iyice netleşmişti zaten.
 
Kendi ağrılarını, sızılarını unutmuş; bir küçük yavrunun harikulâde ruh hâline, kalbinin temizliğine hayran kalmıştı. Sanki bu olup bitenler Ali’yi tanımak için tezgâhlanmıştı. Yanında taşıdığı “annemin emaneti” dediği şeyi pek merak etmişti, ne olduğunu sordu:
- Evlât, o elinden hiç bırakmadığın şey de ne?
- Saat.
- Ne saati?
- Guguklu saat.
- Nasıl yani? Mahzuru yoksa aç bir göreyim.
- Peki efendim!
Paketini, yandaki portatif masanın üzerine koydu. İncitmeden, itinayla açtı. Eski, kırık dökük, işe yaramayan bir guguklu duvar saatiydi.
Hasan dede, tecrübesine dayanarak ihtiyaç içinde olduğu açıkça belli olan, istemeye utanan bu asil aileye; onları kırmadan, incitmeden yardım etmek istiyordu. Ali’nin hiç de üzerine oturmayan elbiselerinden, bu kış günü yırtık ayakkabılarından ihtiyaç içinde olduklarını pekâlâ anlamıştı. Duygularını belli etmeden; sevimli yüzüne şefkatle baktı:
- Mektebe de gitmemişsin Ali.
- !!!
Ali, cevap vermedi, başını öne eğdi. Kanayan yarasına dokunmuştu galiba.
- Şeyy!
- Yoksa hiç mi okumadın Ali?!
- Beşe kadar okudum.
- Sonra…
- Babam rahmetli oldu.
- Cenâb-ı Allah rahmet eylesin… Ee… Dünya böyle be Ali! Birkaç saat önce ben de ölümle burun buruna geldim, gördün ya! Kimsenin garantisi yok! Her an, her şey olabilir. Hazırlıklı olmak lâzım evlât…
Yarayı daha fazla kanatmak istemiyordu Hasan Dede, mevzu iyice netleşmişti zaten. Saati göstererek sözü değiştirdi:
- Ne yapacaktın onu?
- Satacaktım efendim.
- Sabah erkenden… Acelen neydi?
- Annem; “arkadaşın derse girmeden hâllet” demişti. Ömer akadaşımın tanıdıkları varmış, dükkânlarını açar açmaz onlardan birkaçına gösterdik. Hiç talip olmadılar.
- İyi ki talip olmamışlar! Sakın onlara da, bir başkasına da satma Aliciğim!
- Niçin efendim?
- O bir antika!..
- Antika da ne demek?
- Pek kıymetli demek!
- Arkadaşım Ömer de öyle bir ifade kullanmıştı. “Antika olabilir” demişti. Siz de aynı şeyi söylediniz.
- Bana sor evladım! Baba mesleğim. Kapalıçarşı'da antikacıyım! Bunu benden daha iyi hiç kimse bilemez! Uzmanıyım bu işin. Seni bana, Allahü teâlâ gönderdi.
- !!!
- Yani şunu demek istiyorum; devir bozuldu evlât! İnsanlar; böyle pek nadide antikaları ucuza alabilmek için tuzak kuruyorlar. “Eski, işe yaramaz” diyorlar. Kıymetini bilemeyenler de hakikaten; eski püskü diyerek, kolay elden çıkarıyor. Allahü teâlâ seni muhafaza etmiş, çabuk kurtarmışsın. İyi ki benimle karşılaştın, iyi ki sordum be evlât!
- !!!
- Onu, o kıymetli saati sarsmadan, yavaşça yanıma getir, şöyle yakından bir inceleyeyim!
- Peki efendim.
- Ver şöyle! Dikkatli ol! Antikamıza bir zarar gelmesin! Şimdiye kadar itinayla saklandığın belli. Bundan sonra mesuliyet bende. DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.