"Bundan sonra her ihtiyacınız tarafımdan karşılanacaktır..."

A -
A +
"Kahraman Ali’m; yakınlarını çok iyi anlamak, yaşamak, yaşatmak için gelmiş bu fani dünyaya..."
 
 
Antikacı Hasan Dede'nin mektubu şöyle devam ediyordu:
Bütün samimiyetimle, onu yetiştiren ana-baba ve ebeveynlerini hürmetlerimle selâmlıyorum. Allahü teâlâ sizlerden razı olsun. İki cihanda yüzünüz ak-pak olsun, ebediyyen afiyette kalasınız inşallah.
Kahraman Ali’m; siz yakınlarını çok iyi anlamak, yaşamak, yaşatmak için… Karanlıkları aydınlatmak, yarınlara ışık tutmak için gelmiş bu fani dünyaya. Ne kadar sevinseniz yeridir, ne kadar şükretseniz de azdır.
Onun geç kalmasına, bu yüzden sizin telâşa kapılmanıza ve üzülmenize sebep olduğum için çok mahçubum lakin bir o kadar da huzur doluyum.
Büyük-küçük her türlü ihtiyaçlarınız bundan sonra benim boynumun borcudur. Tefferruatını burada yazıp kıymetli vaktinizi almak da istemiyorum. Benim küçük kahramanım harfiyyen anlatacak, o zaman hak vereceksiniz ne demek isetediğime.
Şimdi sizden en mühim isteklerim şunlar:
1) Bu numûne yavrunuz mutlaka okumalı. Yarından tezi yok en yakın mektebe kaydını yaptırın. Bütün masraflarını üzerime alıyorum.
2) Siz de asla ve asla sıkıntı çekmeyeceksiniz bundan sonra. Benim üç evladım vardı, dördüncüsü oldunuz. Her türlü ihtiyaçlarınız, bundan sonra tarafımdan karşılanacaktır. Bunu böyle biliniz ve kabul ediniz lütfen.
3) Küçük kızınızı da yarın sabah oğlum erkenden alıp tedavi olduğum hastaneye getirecek inşallah! Bütün bakım ve tedavilerini de biz yaptıracağız.
4) Hanımım ve evlâtlarım size ziyarete gelecekler. O zaman daha teferruatlı konuşursunuz.
Allahü teâlâya emanet olunuz.
           ***
Mektup/2 (Bu da Küçük kahramanım Ali’me...)
           ***
Canım evladım, kahramanım, yiğidim,
Sen kazandın, annen, kardeşin, kazandı. Babanın makamı Cennet-i âlâ olsun, nûr içinde yatsın, o muhterem pederin kazandı, biz ve bütün insanlık hep birlikte kazandık.
En mühimi; paha biçilmez kıymetlerimizin kaybını yaşatmadın, yaşamadık. Ölümünün ucu gözükse de ölmekten korkmadın, bana geldin, elimden sıkı sıkı tuttun, destek oldun, pır pır çarpan kalbinle kol kanat gerdin, bütün muhabbetinle, kendi küçük, yüreği büyük adam… Büyükler için sıkça kullanılan deyimi sizin için de zevkle söylüyorum işte: “Adam gibi adam…”
Sargılarla dolu aciz bedenimi, karmakarışık hissiyatla bocalayan zihnimi toparlayıp şöyle bir derin soluklanıp bakıyorum da hastane penceresinden koskocaman bahçeye, insan denizinin dalgaları değil gördüklerim, durmadan akan insanlığın şerefiydi ırmak gibi.
Barındığınız yerlerin görünüşe bakma sen, şu veya bu şekilde ev değil Cennet misali mekânlardır mutlaka.
Öyle bir sıcak yuvadan çıkıp karda, yağmurda iyiliğe, güzelliğe koştukça hızlandı kalp atışlarım. İhtiyar hâlimle pek heyecanlandım da... “Tesadüf diye bir şey yok” derlerdi dedelerimiz, biz de o duyguyla diyoruz ki; yaşamaya, yaşatmaya geldin yanımıza.
Gözlerimi kapıyorum görür gibi oluyorum sizin sonsuz huzurunuzu, ebedi mutluluğunuzu.
Kahramanlık bu değil mi zaten? “Yapamazsınız!” diye alay edenler ordusuna karşı çıkmak, “bir parça baldırı çıplak uşak” dediklerine bin pişman ettirmek değil miydi?!. DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.