"Anasının, babasının yerini doldurmamız mümkün değil"

A -
A +
    "Ne bileyim; her yüreğe salıncaklar kurmak kolay olmuyor evimin sultanı…"     Yemekten sonra abdestler tazelendi, yatsı namazı kılındı. Ali Efendi; kendi eliyle götürüp yatağına yatırdı İbrahim’i. Ayşe Hanım’ın yanına döndüğünde kafasında bir yığın sual vardı. İstişare etmesi lazım geldiğini düşündü: - Evimin sultanı! Ayşe Hanımım! - Buyur efendim! - İbrahim’i düşünüyorum. - Ben de… - Hiç rahat değil! Sessiz sedasız ağladığını çok gördüm. - Anasının, babasının yerini doldurmamız mümkün değil bey! - Beceremedik galiba; süslü cümleler kurmayı! - Çocuk bu! Neden rahatsız olduğunu bir bilsek! - Ne bileyim; her yüreğe salıncaklar kurmak kolay olmuyor evimin sultanı… - Ümit de veremedik bey! - Demek ki; hiçbir şey verememişiz! Ben sebebini öğrenemedim, ya sen! - Bildiklerim bilmediklerimden az, ama çok az… Öylece bir köşede durup da lâl olup susmayı da beceremedik.. - İçimden geldiği gibi söyledim… Gelmiyorsa sustum… Sanki İbrahim’in ellerimden akıp gitmesini bekledim… - O da farkında. Üzüntüm ondan evimin sultanı! - Bahar gelir gelmez götür derim efendi. - Evet! Hemfikirim! - Ne yap et çocuğu sevindir! Onu kederli gördükçe içim yanıyor efendi! - İlk işim o olsun… - Yollar açılır açılmaz! Geciktirme derim! Yoksa vicdan azabından kurtulamayız! - Ya öyle… Rabbim kolaylık versin. - !!! Böyle giderse küçük İbrahim’in beyninin kapıları dış âleme sıkıca kapanacak, onları da içine hapsedecekti. Bu kadar alâkaya rağmen o hiç kimseyi görmek istemiyordu. Kederli bekleyişi, tenha, kuytu köşeleri tercih edişi, derken asabileşiyor, hisleri köreliyor, giderek sertleşiyor muydu ne? “İbrahim’in yüzüne bakamıyorum, üzüntüsünü görür bir şey yapamam” diye söylenen Ali Efendinin ve muhterem hanımefendilerinin yükü ağır, mesuliyetleri fazlaydı.   Hallâk-ı Rahîm Oldur.Rezzâk-ı Kerîm Oldur.Fa’âl-i Hakîm Oldur.Mevlâ görelim neyler!Neylerse güzel eyler…                   *** Kötü ve karanlık düşünceler beynine üşüşüyor, kendisini yalnız ve zavallı hissediyordu küçük İbrahim. Sanki sadece düşüncelerden oluşmuş gibiydi. Tek başına kaldığı odasının küçük penceresinden dışarı baktı. Nem dolu gözlerini elinin tersiyle silerek bir “ah” çekti ki görenin içi yanardı. Her kötü hava ümitlerini kırıyor, dört gözle beklediği baharın hiç gelmeyeceğini sanıyordu artık. Soğuk, tipi, boran ve her tarafı kaplayan kar, uzakta değil gözünün önündeydi hep. Karşı yarları, kayalıkları, evlerin duvarlarını, yapraksız söğüt ve kavak ağaçlarının dik duran gövdelerini saymazsak her taraf yumurta sırtı gibi bembeyazdı. En uzak dağ zirvelerinden kapı önüne kadar beyaz bir çarşaf serilmiş gibiydi. Zaman zor da olsa geçiyordu geçmesine de lakin İbrahim’e çok uzun geliyordu geceler ve bilhassa bitmeyen kar yağışları… hiç sonu gelmeyecek gibiydi. DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.