"Kul demek; biraz da acziyet demektir Osman’ım!.."

A -
A +
 
 
Çocuğun baş ağrısı tutunca; yüzünün aldığı şekilden acısının büyüklüğü anlaşılıyordu.
 
İsmail Fakirullah hazretleri:
- Derviş Osman’ım; sen, yakin bir imanIa, tam bir rıza iIe Allahü teâlâ için çalışmaya muktedir oIabilirsen çalış; şayet buna muktedir olamazsan, hoşuna gitmeyen şeyde sabırda çok hayır vardır. Şunu da biI ki; nusret sabırIa birlikte geIir, kurtuluş da sıkıntıyla geIir, zorIukta da kolayIık vardır, bir zorIuk iki koIaylığa asIa galebe çalamayacaktır. Bilmem anlatabildim mi?
- Estağfirullah muhterem efendim! Anlayamamak bizim acizliğimizdendir…
- Kul demek; biraz da acziyet demektir Osman’ım!
- Âmennâ!
Çocuğun baş ağrısı tutunca; yüzünün aldığı şekilden acısının büyüklüğü anlaşılıyordu. Ateşten mi, ağrılarından mı ne İbrahim sayıklıyor, anlaşılmaz kelimeler söylüyordu. Evladının bu hâlini gören çaresiz baba, bir taraftan ağlıyor diğer taraftan da hocasına belli etmeden hayalinde felaket tabloları çiziyordu. Gözünün nuru İbrahim’inin elleri arasından yavaş yavaş kaydığını ölüp toprak olduğunu, bu iniltilerin de aslında birer son nefes iniltisi olduğunu tasavvur ediyor ve bu felaket tablosundan sıyrılıp çıkmak için kalpten hocasının hürmetine Allahü teâlâdan yardım istiyordu. Sığınılacak başka neresi vardı ki? Koca Tillo’da hocasını saymasak, çocuğundan başka kimsesi yoktu. Seyyide hanımefendisi vefat ettikten sonra hem mesuliyeti artmış hem ondan emanet, canından can ömrünün tek semeresi bu çocuk kalmıştı. Büyük âlim olmasını çok istediği bu evladının âdeta üzerine titriyordu. Ataların; “sakınılan göze çöp batar” dediklerini hatırladı elinde olmadan.
Derviş Osman’ın aşırı hassasiyetine ve korkularına İsmail Fakirullah hazretleri lakayt kalmıyordu: “Dervişim; bu bedbîn ve karamsar hislerinizi kabartmayın! Dışarıya, göğün maviliğine bakın, hava ne güzel açtı, demek ki çocuk da yakında şifa bulacak biiznillah” diyerek onu teskin ve teselli etme ihtiyacı duyuyordu. Manevi işaretler istikbalinin çok parlak olacağına delalet ediyor, talebesini cesaretlendirmek istiyordu.
- Tevekkül eyle Osman’ım!
- Hislerime söz geçiremiyorum efendim!
- Buna mecburuz! Allahü teâlâ sevdiklerine bu dünyada çok belâ, musibet ve sıkıntı gönderir. Bunu bir nimet bilmelidir… Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki: Mümin, illet, zillet ve kılletten kurtulamaz. En az birine maruz kalır. Kıllet; fakirlik, illet; hastalık, zillet; itibarsızlık. İmam-ı Gazali hazretleri buyuruyor ki: "Firavun dörtyüz sene yaşamıştı. Bir kere başı ağrımamış, ateşi yükselmemişti. Ne oldu? Hâşâ; ilâhlık davasına kalkıştı!” Karşılaştığımız her şeyi hakkımızda hayırlı bilelim dervişim!
- Nimet olduğundan şüphem yok efendim yalnız hep kafama takılırdı; dostlarına, neden dert, bela veriyor Hak teâlâ? Düşmanları rahat ve nimetler içinde, dostları mihnetler, belalar içinde, nasıl olur? İnsanların çoğu da buralarda takılıp kalıyor… Yol alamıyorlar, hatta isyankâr bile oluyorlar! DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.