"Nefis; insanın en büyük düşmanıdır yeğenim!.."

A -
A +
 
 
"Bu hikâyede Mecnun, “rûhâniyet”i; deve ise “nefsâniyet”i temsil etmekte..."
 
Emmisi, yeğenine Leyla ile Mecnun’u anlatıyordu:
Günün sonunda Mecnun, nereye geldiğini merak ederek etrafına bakmış. Bir de ne görsün? İleri, geri derken, daha sabahleyin yola çıktığı yerde değiller mi? Bir fersah bile yol alamadığını görünce meseleyi anlamış. O zaman Mecnun, deveye seslenip:
“A deve! Sen yavruna âşıksın, bense Leylâ’ma! Dolayısıyla ikimizin de maksatları, yolları farklı... Sen benim yolumu kesiyorsun, ben de senin yolunu! Biz bu hâlde yoldaşlık edemeyiz. Sen fâni bir tene âşıksın, bense ebedî bir cana… Bu yüzden ayrılmamız lazım!”
- Evet emmi çok manidar…
- Bu hikâyede Mecnun, “rûhâniyet”i; deve ise “nefsâniyet”i temsil etmekte... Rûh, Hüsn-i Mutlak olan Allah’a âşıktır, “nefs” ise dünyevî hevâ ve heveslere…
Gâfil bir insanın Rabbine karşı kulluk vazifelerindeki hâli de ekseriyetle bu misaldeki gibidir. Zira insanın rûhu mânevî zirvelere yücelmek için âdeta kanat çırparken, nefsi ise tıpkı ayağa bağlı iri bir taş misâli onu aşağılara çekmektedir. Dolayısıyla Rabbe vâsıl olmak isteyen bir kul, kendisine ayak bağı olan nefsânî takıntıları aşmak ve gönlünü Allah’tan uzaklaştıracak her şeyden temizlemek mecburiyetindedir.
- Ah! Ah nefis!
- Evet, ah nefis! Ne kadar “ah” çeksek azdır! Nefis; insanın en büyük düşmanıdır yeğenim!
Deyip koluna girdi Molla Muhammed… Bütün düşündükleri, amcasının söyledikleri, İsmail Fakirullah Hazretleri, Hasankale, medrese ve eski kabirlerin başında yalnızken aklına gelenler… Şaşkınlık üstü şaşkınlık içindeydi… Hocasının hasreti, babasının, anasının hatıraları ve ilim aşkı… Şoke olmuştu İbrahim… Tarifsiz duygu yoğunluğu içinde bir müddet kendinden geçmişçesine sadece amcasının peşi sıra sürüklendi durdu.
Ailesinin ilme olan düşkünlüğü, amcasında da rahat görünüyordu. Akrabalıktan öte manevi üstünlük ferasetiyle bu mübarek zat; kalbinin hastalığını hemen anlamış, çözüm yollarını da göstermişti. Bu Mecnun ve devesi misali, ne kadar da içinde bulunduğu hâli özetliyordu? Şimdiki şaşkınlığı ise bu amcacığının yüzüne karşı söylediklerindeydi.
Evliya zatların tasarrufu tamdı… Onlardan şüphe edilmezdi. Bu yaşta çok hakikatler tecelli etmişti… Etmişti de kendi buna layık mıydı? Karışık kafası; yine altından kalkamayacağı, işin içinden çıkamayacağı suallerle iyice allak bullak olmuştu. DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.