Azim ve kararlılık pek mühimdir. Unutma; muhatabın İbrahim’dir!

A -
A +
 
 
Annesiyle göz göze gelen Ömer, hiç tereddüt etmeden olanları anlattı...
 
Her taraf capcanlı… Serçe sesleri; bitmek nedir bilmiyordu. Ara sıra bir at kişnemesi, taraklı kuşun “gukku” demesi de duyuluyordu. Rüzgâr çıkınca bütün sesleri bastırıyordu.
“Gukku, gukku!..” Taraklı kuşun ötüşünü hep öyle anlıyordu Ömer. Molla İbrahim dadaş, buraya kuşların sesini dinlemek, çayırın çimenin hoş usarelerini koklamak için mi geliyordu? Yoksa kitap okumak için miydi? Belki, de her ikisi içindi. Ömer, çeşitli düşüncelerle derenin bir kuytu köşesine uzanıp muhatabını seyrederken uyudu. Uyandığında güneşin epey yükseldiğini gördü. “Eyvah uyuyakalmışım” diye söylenerek etrafına bakındı ama nafile; İbrahim’i göremedi. Etrafta biraz daha dolaştı herhangi bir işaret göremeyince de evin yolunu tuttu. “Şimdi ben anacığıma ne diyeceğim?” diye söylenerek yürüdü…
Hiç belli etmese de kapıda anacığı onu bekliyordu. Bir çalı süpürgesiyle evin önünü süpürüyormuş gibi yapıyordu. Ondan haber beklediği açıkça belli oluyordu.
Annesiyle göz göze gelen Ömer, hiç tereddüt etmeden olanları anlattı:
- Buyurduğunuz gibi yaptım ana! İbrahim abiyi beklerken uyuyakalmışım! Uyandığımda baktım yerinde yeller esiyor! Nereye gitti, nasıl yaptı bilemedim? İstersen yarın bir daha kaldır beni!
Sadece tebessüm eden anacığı:
- Tamam Ömer’im! Yarın devam edersin öyleyse!
- Peki ana!
- Ama bu sefer uyuma!
- Daha dikkatli olacağım inşallah!
- İnşallah!
Azim ve kararlılık pek mühimdir.
Unutma; muhatabın İbrahim’dir!
Bir ecdat sözümüz şöyle der: “Ne ekersen onu biçersin.” Hayatın temel kaidesidir bu; ne yaparsanız o size aynen geri döner. Eğer muhatabınıza sert ifadeler kullanırsanız aynı sertlikte iade ederler. Eğer insanları incitirseniz, başkaları da sizi incitir. Severseniz, sevilirsiniz...
             ***
Ertesi sabah yine annesinin ikazıyla uyandı Ömercik.
- İşte yine gidiyor.
- Tamam gördüm ana… Derken Firdevs halası da yanlarına gelip selâm verip geçti. Demek ki o da merak içinde… Bir şey öğrenilseydi mutlaka ona da derlerdi diye düşünmüş olmalı ki hiç renk vermeden başka bir odaya girdi.
Ömer, bu sefer pek kararlıydı. Hızla giyinip hemen yola çıktı. İbrahim’in ardından sessizce yürüdü.
Aynen dün gittikleri gibiydi; yavaş yavaş yürüyor, aynı yere geldiğinde duruyor, yine bir müddet uzanıyor, etrafı dinliyordu. Ama bu defa Ömer uzanmadı. Uyumaktan ve anasının ufak bir isteğini yerine getirememekten, itimadını kaybedeceği endişesinden dolayı üzülüyordu.
Ova, dağ taş kuşlardan geçilmiyordu. Ne kadar da güzel ötüyorlardı. Yakınlarında otlayan kuzucukların meleşmesi bir başkaydı. Uykusu bastırsa da direndi Ömer, kalktı yakındaki kuşburnunun gölgesine gizlendi. Uykusu gelmesin diye kuşburnu dikenlerini tuttu. Canı acıyınca da bıraktı. Tam yerini bulmuştu şimdilik.
Molla İbrahim, ne uyuyor, ne de uyanıkmış gibiydi, ikisi arası bir durumda bir miktar istirahat etti, kuşların cıvıltısını, suyun şırıltısını, rüzgârın vınlamasını, çekirgelerin bitmeyen cırcır seslerini dinledi, bir şeyler yazdı defterine… DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.