İstikbâl şimdilik parlak ve ışıltılı görünüyordu...

A -
A +
 
 
Birkaç aylık nişanlılık dönemi geçmiş, düğün günü gelmiş çatmıştı…
 
Giriş kapısı önünde duran, gerçekten içeri girmeye bile cesaret edemeyen bu kızcağıza acıdı. Amcacığının kendisine verdiği nasihatleri bir kenara koyarak, yaklaştı. Yüzünü kapıya doğru dönmüş hanımefendinin pek utandığını görüyordu. Kendini çoktan unutmuştu. Ona yardım etmek için; müşfik ve tatlı bir sesle:
- Komşumuz, Firdevs Hanımefendi olmalısınız! Hoş geldiniz! Deyince kızcağız, gayr-i ihtiyari titredi. Öyle fısıltıyla, cevap mahiyetinde bir şeyler söyledi; İbrahim pek anlamasa da;
- Teşekkür ederim, diye karşılık verdi. Fısıltılı konuşmayı yine anlamamıştı ama belli de etmedi. Hayal meyal duyduğu o candan ses, kalbini ferahlandırmıştı. Öylesine tatlı bakışlarıyla aklı başından gitmiş, çekingenliğini tamamen üzerinden atmıştı İbrahim. Çekingenliği atmasına atmıştı ama pek heyecanlanmıştı bu sefer de. İlk defa gördüğü bu komşu kızı kalbini yerinden söküp almıştı sanki. Her şeyini, hatta ne yapmağa geldiğini bile unuttu… Bu kadar güzel, bu kadar göz kamaştırıcı bir hanımefendiyle baş başa hiç kalmamış, tatlı bir sesle konuşmamıştı ömründe. Artık bu merasimi kendinin idare edeceğini pekâlâ anlamıştı. Kısa birkaç sual sormak istiyordu ama edep timsali kızcağızı fazla üzmekten korkuyordu.
Yanı başında duran bu hoş hanımefendinin, bu kadar tatlı ve masum duruşu; her şeyi anlatıyordu. Kızarıklığı henüz geçmemiş yüzüne bakmaya cesaret istiyordu. Böyle bir kadının tertemiz kıyafetlerinden taşan güzel kokusu, bir medrese talebesine pek şaşılacak gibi gelse de o hoş kokuyu duyar duymaz yüzündeki kızarıklık daha da arttı, pişmiş pancar gibi, boncuk boncuk terledi İbrahim. Yürekciği garip garip çarpıyordu.
Hava sanki daha bir aydınlandı. Göğsünde büyük bir ağırlığı yok eden sevinçle, gördü ve anladı ki hayat arkadaşı olabilecek bu kızcağız tam aradığı gibiydi. İstikbâl şimdilik parlak ve ışıltılı görünüyordu. Hocasının; “Hasankale’ye git, yalnızlığı terk et…” dediğinin işareti bu olmalıydı. Onlar ortaya bir şey söylerler, nasibi olan alırdı. Her şeyi açık ifade etmek zaten edebe mugayir değil miydi? Hem hayat arkadaşı olacak Firdevs Hanımefendi'yi, hem kendini rahatlatmak için mi ne pencereye doğru gitti, dışarıya baktı. Pek sıcak yelin sürükleyip getirdiği, iri iri pamuk yığını bulutlar; gökyüzünde olabilecek büyük ve kuvvetli bir rahmeti haber veriyor gibiydi.
             ***
Senelere denk birkaç aylık nişanlılık dönemi geçmiş, düğün günü gelmiş çatmıştı…
Firdevs kız, İbrahim’e refika olarak gelin gitmenin heyecanı içindeydi. Çeyizler en iyilerinden ve oldukça itinayla hazırlanmış, temizlikler yapılmış, atlar eyerlenmiş, faytonlar koşulmuş, çocuklar allı-pullu elbiselerini giyinmişti. Niçindi? Hasankale’nin en güzel kızı ile en yakışıklı, en itibarlı delikanlısının yepyeni bir yuva kurma sevinçlerine iştirak etmek içindi. Herkesin yüzü gülüyordu.
Baba evinden gelini çıkarma hazırlığı vardı. Merak, telâş kol kolaydı. Çoluk, çocuk, analar, bacılar toplanmış, oldukça kalabalıktı. Sokaklar, damlar, salkım saçak insan kaynıyordu. Çocuk bağrışmasından inliyordu ortalık âdeta… DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.