Firdevs Gelin’i bekleyen ev itinayla hazırlanmıştı...

A -
A +
Bugün İbrahim ve Firdevs Hanım için mühim bir gündü. Yeni bir aile olmalarının ilk günü…   Amca Muhammed, bir köşeden vazifesini yapma huzuruyla da olsa biraz solgun, nemli gözleriyle seyrediyordu olup bitenleri. “Derviş Osman Abim, hele Seyyide Hanife yengem görseydi bugünü, ne kadar sevinirlerdi” dedi kendi kendine, ne düşündüyse birden ayağa kalktı. Kalabalığın arasından ağır adımlarla meydana doğru yürüdü… Bütün başlar ona çevrilmişti. Oldukça sakin ve duygu yüklüydü, zayıftı, hâlsizdi ama göğsü önde, vakarlıydı… Boğazını temizledi: “Bugün benim en mühim günüm! Canıma can katıldığı bir gün! Ölsem de gam yemem, Osman abimin yadigârı İbrahim’imi baş göz etmekle şereflendim ya…” dedi. Abisinin ismini söyleyince gayriihtiyari nefesi kesilir gibi oldu, sesi çatallaştı, fazla konuşamadı. Konu komşuya, misafirlere teşekkür edecek ve gelin çıkarken de duâsını yapacaktı ama bu yüksek hissiyatla daha fazla ileri gidemedi. Oradaki delikanlılarla birlikte İbrahim de yanına koştu, kollarına girdi kenara alıp bir iskemleye oturtup, bir maşrapa serin su ikram ettiler. “Siz bana bakmayın! Keyfinizi bozmayın gençler! Yaşlılık hâli” dedi, tebessümle elini sıktı yeğeninin. Gelinin evden çıkması ve faytonlarla düğün alayı gezisinin tamamlaması ile birlikte gök gürlemesi, şimşek çakması da bir oldu. Sanki her şey buna göre ayarlanmıştı. Yağmur dolu bulutlar çisil çisil ortalığı yıkıyor, kesif bir toprak ve çimen kokusu insanları mest ediyordu.              *** Bugün İbrahim ve Firdevs Hanım için mühim bir gündü. Yeni bir aile olmalarının ilk günü… Hiç durmadan rahmet yağması; bolluğa, berekete, kısacası hayra yorumlandı, alelacele duâları yapılarak hanımlar kendi, erkekler de kendileri için ayrılan düğün evlerine geçtiler. Hiçbir insan bulunduğu yerden dışarı çıkamıyordu. Gök mü çatlamıştı öyle, sel suları sokakları silip süpürüyordu ki. Yıldırım ve peşi sıra yürekleri ağıza getiren gürültü… Nefesler tutulmuştu, yoksa tufan mı olmuştu ne? Sicim gibi yağmur yağmur… Öylesine yağan yağmur her tarafı suya doyurmuş, sırılsıklam etmişti. Taş, toprak bütün tabiat yıkanmış gibiydi. Kara bulutlardan yıldırımlar çakıyor, etraf birden gündüzmüş gibi aydınlanıyordu… Bütün Hasankale ahalisi hemfikirdi: “İbrahim, bu memleket için pek bereketli olacaktı…” Yağmur; bereket demektir,Huzur; bir kaptan yemektir.             *** Firdevs Gelin’i bekleyen ev, itinayla hazırlanmıştı. Toprak olan avlu hasırlarla kapatılmış, odaların tabanı ve tavanı da bembeyaz gıcır gıcır, yepyeni çam tahtalarıyla döşenmişti. Her bir odanın üç tarafı da sekiydi. Halılar, kabartılmış minderler, halı yastıkları birbirleriyle uyum içindeydi. Kırlangıç örtmeli tandır başı oldukça büyükçe ve ferahtı. Erzak ambarları, küpler, tekne, sofra malzemeleri yepyeniydi. Yeni yapılmış ve döşenmiş evin görünürde hiçbir eksiği yoktu. Bir aile için ne lazımsa her şey düşünülmüş, yerli yerine konmuştu. İbrahim ve Firdevs çifti bir müddet hiçbir şeyin eksikliğini çekmeyecekti… DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.