"Leb demeden leblebiyi anlıyor maşallah güzel gelinime!.."

A -
A +
Temiz havayı içine çekti. Derin bir sessizlik hâkimdi dört bir yana. Hayat durmuş gibiydi!
 
Bir gün yine, can sıkıntısından olsa gerek kendini kırlara atmıştı. Hem kuzuları toparlıyor, hem de geçmişini hayal ederek bir nebze de olsa ferahlanmaya çalışıyordu.
         ***
Hayatın bütün çekiciliğiyle durduğunu düşündüğü vakitler olurdu. Bu durumlarda dışarıya çıkar, bahçede dolaşır, yapılacak işlerini yapar, komşulara uğrardı Nene. Bir sabah yine erkenden kalkmış bahçeye çıkmıştı. Temiz havayı içine çekti. Derin bir sessizlik hâkimdi dört bir yana. Hayat durmuş sanıyordu ki bir çıtırtı çalındı kulağına, baktı yanı başındaki çeperlerin üzerinde mini bir kuş yuvası, içinde yumurtadan henüz çıkmış tüysüz yavrucuklar pır pır canlanmakta, birkaç erkenci arı vızıldanmakta ıslak yaprakların üzerinde, yanı başındaki söğütte bir karga, konduğu dalı koparmakta yuvasını örmek için. “Zaman durmuş, etraf sessiz, sakin” dediği anda aslında bütün canlı ve cansız ne varsa güne başlama heyecanını yaşıyor, kendini yeniliyor, ömrüne ömür, huzuruna huzur katıyordu her yerde.
       Ne kadar zorsun be ahir zaman;
       Ne dostların belli, ne de düşman.
Sonra bir başka sabah güne; içindeki büyük bir boşlukla uyandığında Nene, kaybettiklerini ve kaybedeceklerinin ardından dünya yaşanmayacak sanıyordu. Oysa bunlar da diğerleri gibi gelip geçecek; o boşluğu bir çocuk, bir ışık hüzmesi, bir pınarın şırıltısı ve belki de insanın yüzünü okşayarak esip geçen hafif bir meltem dolduracaktı zaman içinde. O, günü nasıl karşılayacağını düşünürken bir demet kır çiçeği kokusuyla kayınvalidesi Elmas Nine çıkageldi.
- Sabah-ı şerifleriniz hayrolsun a güzel gelinim benim! Nasılsın bakayım? Toruncuğum Nazım’ım ne yapar?
- Şükürler olsun ana. Nazım’ın karnının doyurdum, uyuyor, ben de bahçeye çıktım. Sağa, sola bakıyorum, canlı cansız bütün mahlukat uyanmış. Kuşlar cıvıldaşıyor, arılar, böcekler oradan oraya koşuyor, ağaçlar, çimenler başlarını kaldırmış sanki bize bakıyorlar; “kıymayın, ezmeyin, eziyet vermeyin” der gibi hâlleri var!
- Sen neler görür, düşünürmüşsün a güzel kızım?
- Bende bir şey yok ana, hep sizden öğrendiklerim.
- Ama herkes bu incelikleri sezemez güzel gelinim. Her şeye ibretle bakmak lazım. Olanı değil neticeyi görmeli, sonunu düşünmeli insan.
- Elbette ana! Mühim olan ahir ve akıbetimiz! İlla da son. Son nefes…
- İlla da son nefes ve imanla göçebilmek! Bak sana ne anlatayım güzel kızım, canım evladım?
- Buyur ana.
- Bir şeyin bir gözle görüneni vardır buna zahiri görünüş, birde görünmeyen tarafı yani neticesi vardır; görünüşün şer gibi olması bizleri hep yanıltır. İnsan niyetini düzeltmeli, imtihanda olduğunu unutmamalı, rıza-i İlâhîden şaşmamalı! Gerisi hep doğru gelir.
- Çorap söküntüsü gibi.
- Maşallah gelinime! “leb demeden leblebiyi anlamak” buna derler herhâlde.
- Aman ana! Bizi sevdiğiniz için her şeyimizi hoş görüyorsun!
- Yine sen öyle bil de… Anlatacağıma kulak ver.  DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.