"Hey! Ne işiniz var burada? Niçin saklanıyorsunuz?.."

A -
A +
İki Ermeni çocuğu patikanın yakınında otların arasına sinmiş uyuyor gibiydiler!
 
 
Hocanın hakkı hiçbir zaman ödenmez.
Emeksiz; bir lokma da olsa, yutulmaz...
Konuşulanlardan mest olan Hoca Hanım, elini alnına siper ederek güneşin battığı tarafa baktı. "Akşam yaklaştı" dedi, odasına girip rahlesini kapattı. İhramına büründü. Hep bir ağızdan dersi tamamlama ilahîsine başlanacaktı ki, talebenin biri Nene Kızı dürterek kalktı. O da ayaklandı. Ellerini edeple bağladı. Hoca Hanım kapıya doğru yürürken:
- Efendim.
- Ne var?
- Çocuklar ilahiye devam ederken biz de camiyi temizleyelim. Sıra bizde.
- Haydi, pekâlâ, çabuk!
Hoca Hanımefendi’nin izin verdiği iki çocuk hızlı adımlarla yürüdüler. Câmiyi havalandırıp tozu toprağı süpüreceklerdi. Her zaman yaptıkları gibi, bu sefer de taş merdiveni koşarak indiler.
İki Ermeni çocuğu câmiye giden patikanın yakınında otların arasına sinmiş uyuyor gibiydiler. Bu vakitsiz, tuhaf yatışa mana veremeyen Nene Kız:
- Hey! Ne işiniz var burada? Niçin saklanıyorsunuz? Deli misiniz ne?
- Size ne?
- O ne biçim lakırdı? Ne işiniz var dedim?
- Burası bizim, dedelerimizin! Asıl sizin ne işiniz var?
- Allah! Allah!
- İster yatarız, ister kalkarız, size ne! Şımarıklar!
- !!!
Canları pek sıkılsa da sözü fazla uzatmayan kızlar, davetsiz bu misafirleri hiçe sayarak geçip yollarına devam ettiler…
Bu garip konuşmaları duyan diğer talebeler de ayaklanmıştı. Gözler, seslerin geldiği istikamete çevrilmişti. Artık ilahî sesleri çoktan kesilmişti.
Her iki Ermeni çocuğu da rüzgârlıklarının altından haç işareti biçiminde birer sopa çıkardı. Merasim yapar gibi yavaşça eğildiler. Kimse hareketlerinden bir şey anlamıyordu. Kendi hâllerinde, güle oynaya giden çocukların arkalarından yetişerek bütün kuvvetleriyle, nerelerine gelirse vurmaya başladılar. Başlarında şimşekler çakmış gibi olan savunmasız çocuklar, elleriyle kafalarını, yüzlerini tutarken onlar ikinci darbeyi indirmeden kaçmaya başladılar. Çabuk toparlanan Nene, çevik hareketlerle koşup yakaladığı bir Ermeni’yi hoplata hoplata taş merdivenin önüne doğru sürükledi. Öteki çocuklar da hareketlenmişti. Şaşkınlıktan gözleri büyüyen Hoca Hanımefendi, tanınmamak için mi ne iyice ihramına büründü. Bir komutan gibi hızlı adımlarla hadisenin olduğu yere doğru koştu. Çocuklar da gökte uçan turna katarı gibi ardı sıra onu takip ediyordu.
Yakalanan Ermeni çocuğu; ipe-sapa gelmiyor, kendi lisanınca küfürler savurarak bağırıp çağırıyordu. Hoca hanımefendi:
- Ne olmuş bu velede, derdi ne, ne istiyor akşam akşam? Lâ havle ve lâ kuvvete illâ billahil aliyyil azîm!'
- Bilmem efendim! Ha şurada uyuyorlar sandık...
Gayr-i ihtiyari arkadaki talebelere dönen Hoca Hanımefendi;
- Ee! Bir bilen var mı, nedir dertleri?
DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.