Aile efradına faydalı olmak için uzun bir ömür istiyordu

A -
A +
Kimsenin kimseden haberi olmadığı mahşerî bir günden geriye kalanlar, yürek burkuyordu.
 
Burada, bu muharebeye iştirak edenler, birkaç sene içinde çekip ahirete gidecek, yaşayan kimse kalmayacaktı. Gelecek nesillere miras olarak herhangi bir iyilik veya güzellik bırakılmayacaksa hayatın ne manası olabilirdi ki?.. Nene, bu düşüncesinden ve unutulmaya yüz tutmuş bir hayata dair kalbinde duyduğu acıdan dolayı derin bir "ah" çekti. İçi, dışı iyi niyet ve niyazlarla doluydu. İşte bu yüzden dertliydi. Tabyalarda bıraktığı şehitlerinin, yerine getiremedikleri istek ve arzularını gerçekleştirmek adına yaşamak, hayatta kalmak, dertlerini huzura ve saadete çevirmek istiyordu.
Dumanları tüten ve neredeyse soğumaya başlamış olan bir yangın yerinin ortasına oturan dertli bir anneyi görünce kalbi sökülecek gibi oldu Nene’nin. Kadıncağız, evinden geriye kalan külleri elleriyle, şuursuzca karıştırıyordu. İçinde, nelerin gömüldüğünü bir o biliyordu. Ecdadın dediği gibi yine, ateş düştüğü yeri yakmıştı. Artık onun ve onun gibilerin adına da üzülüyor, intikamlarının alındığını bilmekle bir nebze olsun ferahlasa da her gördüğü acıklı manzaraya içi gidiyor, fenalaşıyordu. Son nefese kadar ne kadar güzel şey yapacaksa yapmalıydı, yoksa ölüm vakti geldiğinde bir gün tehir edilmeyeceğini de pekâlâ biliyordu.
Zulmü ve ona yardım edenleri bir türlü kabul etmiyordu. Çocuklarına, aile efradına faydalı olmak için Cenâb-ı Allah’tan sağlıklı, hayırlı uzun ömürler istiyordu. Eğer ölürse, evladı ıyalinin hatıraları nerede saklanacaktı ve eğer kalbi nefes almaya son verirse kim olanları, sonrakilere anlatacaktı?
Nene, ne yapacağını biliyordu. Eskiden oldukça sevimli ve hafifçe etine dolgun biri olsa da şimdi iyice zayıflamış sessizliğe bürünmüştü. Endişeleri geçmiş bir ruh hâliyle ailesiyle birlikte tabyalardan ayrılırken Rusların attığı bombalarla öldürülmüş küçük yaştaki iki çocuğun anası, komşusunu gördü. Feryadı, figanı yürekler dağlıyordu. “Uruslar, Ermeniler elleriniz kırılsın, iflah olmayasınız!” diye beddua ediyordu. O da can-ı gönülden “âmin âmin” dedi.
Nahak yere evlere ateş düşürmüşlerdi bu kâfir milleti. Pek yaşlı babacığı ise top atışları esnasında habersizce ortadan kaybolmuştu. Meğer o da tabyalara çıkmış ama ne zor şartlarda. Kimsenin kimseden haberi olmadığı mahşerî bir günden geriye kalanlar, yürek burkuyordu.
Birkaç gün önce ölen Hasan abisi bu muzafferiyeti görseydi, Nene bacısının nasıl intikamlarını aldığını duysaydı ne kadar mesut olurdu. Nice hislerle mahalleye girdiğinde babacığının da kendine doğru geldiğini gördü, sessizce bakıştılar. Zeliha Ana, ölümünü beklemek için evine geri dönmüş olan kocası Yusuf Efendi’yi karşısında gülerken görünce o da güldü ve muhabbetle yaklaştı.
- Biz kazandık değil mi?
- Evet efendi.
- Nene kızım destan yazmış tabyalarda he.
- Bütün Erzurumlular kazandı! Hepsi alev olmuş, tabyaları tutuşturmuştu bey! Herkes elinden geleni yaptı. Nene kızımız da babasına, atasına yakışanı...
DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.