"Neylersin oğul; it itliğini, mert de mertliğini yapar"

A -
A +
"İmtihanımız böyle oğul! Sabır, tahammül, mücadele ve de çok uyanık olacağız. Bize uyku yakışmaz!"
 
Mücadele esnasında yaptıklarıyla, gür sesiyle halkı ve askeri teşvik etmesi ve isabetli kararlarıyla oradakilerin muhabbetini kazanmış, sessiz çoğunluğun sesi olmuştu. Bu yüzden olsa gerek komutanı yanına çağırıp tebrik etmiş, “Sana bir hafta ev izni verdim” deyip imzalı bir izin kâğıdı eline tutuşturmuş, göndermişti Mehmet Abdullah’ı...
Eve, aile efradına kavuşmasına, tebrik edilmesine sevinmesine sevinmişti de, o kan gölündeki şehidleri unutamıyor, unutamayınca da hüznü bitmiyordu. Muvaffak olmak, hem de üstün bir muvaffakiyet yaşamalarına rağmen o kendini yastaymış gibi üzüntülü hissediyordu. Bir kendisi mi öyleydi? Hayır; onun gördüklerini gören, dinleyen bütün Osmanlı, gözyaşlarını içine atıyor, soğukkanlı, sakin kalmaya çalışıyordu sadece. Acılar kadar da büyük öfke doluydular. Çünkü sırtlarından hançerlenmişlerdi. Nâhak yere yüzlerce masum genç, uykuda boğazlanmıştı. Hâlâ her taraf kan, barut, yangın, is, rutubet kokuyordu.
- Pek üzüntülüsün Mehmet’im sevinecek yerde.
- Sizleri sağ salim gördüğüme ne kadar sevindim, ne kadar lakin…
- Lakini de ne oğul?
- Bu kaçıncı kez arkadan vurulduk ana!
- Kâfirler kendine yakışanı yapacaklardı elbette.
- Askerlerimizi kurban verdik! Kalleşlik yaptılar ana! Sulh olalım istiyorduk! İnsani bir hak olarak barış istiyorduk sadece! Siviller ölmesin, bebeleri, dedeleri, anaları, bacıları bütün kendini koruyamayacak acuzeleri kurtarmak için göndermiştik elçimizi, Mehmetlerimizi… Bunun neresi kabul edilmeyecek bir istekti ana, söyler misin? İnsanlığın zerresi kalmamış adamlarda!
- Hiç Ermeniler söz dinlerler mi oğul? Aha kapı komşumuz! Biz de onları Müslüman biliyorduk!
- Hep öyleler ana! Zayıf zamanlarında "ağamsın, paşamsın” diyorlar. Biraz palazlanınca, kuvvetlenince de en tabii hakkını sana çok görüyorlar ana!
- Neylersin oğul; it itliğini, mert de mertliğini yapar. "Armut ağacından nar, edepsizden ar beklenmez” derlerdi nenelerimiz.
- Demek ki onlar da çok çekmişler!
- İmtihanımız böyle oğul! Sabır, tahammül, mücadele ve de çok uyanık olacağız. Bize uyku yakışmaz!
- Öyledir ana! Aslında muhatabımız Ermeniler falan değildi. Onlardan bir şey beklediğimiz de yok. Rusya ile bir anlaşma yapılabileceğini ümit ediyorduk. Muharebelerin de kanunu vardı ana, bir adabı, usulü, sınırı vardı, münasebetlerin. O sınır içinde hareket ediyordu insanlar da devletler de. Büyük devlet sanıyorduk ama kalleşçe pusuya düşürdüler. Bizimkiler şehit oldular ebediyen Cennete uçtular, lakin onlar kural ve kaideleri hiçe saydılar, leşleri kuduz çakallara yem oldu. Bir çete gibi davranmalarının bedelini ödettik elhamdülillah. Buna rağmen bizim acımızı hafifletmeye yetmiyor.
- Biz de haklarından geldik, elhamdülillah.
- Ve biliyor musun ana?
- Neyi?
DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.