“Mühim olan kalbin buz kesmemesi” deyip aldırmadan yürüyordu...

A -
A +
Soğuk, çok tesirliydi burada… Sanki elini bıçak ile kesmiş gibi hissediyor insan.
 
 
          ERZURUM ÇEPERLİ'DE BİR KIŞ GÜNÜ
Tabyalar kurtarılmış, Osmanlı Askeri, yaralarını sarmak, yeniden tertiplenmek üzere hazırlıklarına çoktan başlamıştı. Halk da günlük işlerine dönmüş, hayat mücadelesine kaldığı yerden devam ediyordu. Günler haftaları, haftalar, ayları kovalıyordu.
Karanlığın ardından doğar nice güneşler.
Biter bir gün acı, gözyaşı dolu bekleyişler.
Eksi yirmi, yirmi beş derecelerdeki hava pek soğuktu. Nene, kendini kocaman bir dünyanın en merkezinde hissediyordu. Sisten mi, yoksa donmuş havanın yoğunluğundan mı ne göz gözü görmüyordu. Etraf sanki bembeyaz çarşafla örtülmüş gibiydi. Karanlığı delercesine yağan kar; etekleri yerleri süpüren ak gelinliklerini giyinmiş nazlı; nazlı olduğu kadar da mutlu bir gelin endamıyla bir oraya bir buraya savuruluyordu. Sert esen rüzgâr; insanları ve bütün yapraksız ağaç dallarını da hizaya getirmiş, hürmetle boyun eğdirmiş gibiydi; tabii ki NENE HATUN ve eri hariçti.
Bu şiddetli kışın akşamında ak karlar üzerinden başını uzatmış, yeni açan kardelenler misali iddiasız Çeperli evleri; minik kalplere kocaman sıcaklıklar ulaştırmaya çalışıyordu. Düşündü; yaşadığı bu kısa hayatı da mevsimler gibi değil mi? İlk tohumların ekilip fidanların tomurcuğa durduğu BAHAR, hasat mevsimi YAZ, hazan mevsimi GÜZ ve nihayet bir teslimiyet mevsimi KIŞ birbirini takip etmiyor muydu peş peşe?
Öyle ya; “tamam bittik, artık hiç çarem kalmadı, umudum kesildi” dendiğindeyse kar çiçekleri gibi yeniden karlar altından kök salıp tomurcuğa duruyor, sonra da çiçeklenmeye başlıyordu her sene. Bir devr-i daim içindeydi hep. Umutlar tekrar yeniden yeşerir, yeniden doğrulur yürürdü nasibinin peşinden! Neler de aklına geliyordu; Çeperli’nin bu mütevâzı dar sokaklarında dolaşırken.
Kış tam çöreklenmişti üzerlerine. Soğuk, çok tesirliydi burada… Sanki elini bıçak ile kesmiş gibi hissediyor insan. “Mühim olan kalbin buz kesmemesi” deyip aldırmadan yürüyordu yanında biricik hayat arkadaşıyla. “Bir daha bu havayı yakalayamam” düşüncesiyle mi ne lapa lapa yağan kara ve soğuğa rağmen…
Başını kaldırdı gökyüzüne baktı Nene. “Böyle devam etmez, biraz sonra yerini tek tük kara bırakır, sonra da hepten kesilir” dedi, yürüdü.
Ortalıkta onlardan maada insan namına kimsecikler görünmüyordu. “Bu havada bizi böyle gören ‘deli’ diyecek” diye aklından geçirdiyse de mühimsemedi. Tılsımlı sessizliği bozan, ayaklarının taze yağmış karlar üzerinde çıkardığı gıcırtı ve uzaktan yakından köpek havlamalarıydı… Her evin bacasından göğe yükselen kurşuni dumanlar, tek katlı evlerden, dar sokaklara süzülen cılız, sarı ışık hüzmeleri; “burada hayat var” dedirtiyor. Bulutlara ulaşmaya çalışan dumanlar uzak, yakın odalardan inci taneleri misali karlar üzerine yağan ışık hüzmeleri; canlılığın, birlikteliğin işareti, sembolü olarak görüyordu… kalbine kuvvet veriyor, ferahlatıyor insanı, nazikçe ısıtıyordu da… DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.