İki hafta hasta yatmıştı...

A -
A +
Hastalığından sonra dışarı çıktığı bu ilk gün herkesi tanımak istiyordu Ali...
 
Herkesin telâşından, hummalı bir çalışma içinde oldukları rahat anlaşılıyordu. Ali ise kafasında çözüm bekleyen sorularla yalnız başına mücadelede...
 
Yanı başındaki tarlaya dağılmış tavuklara gözü takıldı. “Aslan yattığı yerden belli olur” diye düşünerek, kalkıp onları tek tek çıkardı. Yerine henüz oturmuştu ki; komşu teyzenin yeni yıkayıp astığı çamaşırlar, hafif bir rüzgârla yola savruldu. Kalktı onları tek tek topladı, yüksekçe ve temiz bir yer buldu, yine savrulup kirlenmemesi için de bir taş bulup üzerine koydu. Köyde olsaydı herkes öyle yapardı. Kimse kimsenin tarlasına, malına, mülküne zarar vermemeliydi. Tavuklara birkaç defa “kış kış” demekle yetindi, münasip bir köşeye çekildi, yemlenmelerine devam ettiler. Elinde değildi; kirli, pasaklı olmayı, dağınık, tembel, onun bunun malına mülküne zarar vermeyi, canlı cansız mahlukatı incitmeyi, incinmeyi de sevmezdi aklı erdiği günden beri.
 
Hastalığından sonra dışarı çıktığı bu ilk gün; her şeyi öğrenmek; herkesi tanımak istiyor; yeni okulunu, öğretmenlerini pek merak ediyordu. Ne kadar hasta kaldığını hatırlamıyordu. Anacığının ifadesine göre iki hafta yatmıştı... Dile kolay o kadar zaman loş bir odanın karanlık köşesinde sayıklayıp durmak bir çocuk için kolay olmasa gerekti. Güneşe, yeşile, hatta rüzgâra bile hasret kalmıştı. Meğer ne büyük bir nimetmiş eli, ayağı tutar olmak, tertemiz havayı ciğerlerine doldurmak, etrafın kokusunu duymak, eşyalara gönlünce dokunabilmek, yeni arkadaşlar edinmek, parklarda koşmak, oynamak... Nice erişilmez hisler içinde ve hayranlıkla etrafına bakınıp tefekkür ediyor, düşünüyordu Ali…
 
Olup bitenlere ibretle bakmayı, ders çıkarmayı pek seviyordu bu küçük çocuk. Mavi bir atlas gibi yükselen gökyüzünde uçuşan kuşların cıvıltısını dinlerken, koca martıların; gözlerine kestirdikleri yerlere, çevik hareketlerle pike yapmalarına takılıyor, hayranlıkla mücadelelerini düşünüyordu. Hayatta ve ayakta kalabilmek için verdikleri emek, gösterdikleri çaba harikulâdeydi. Yılgınlık, bezginlik, pes etme diye bir şey bilmiyordu buraların kartalı denilebilecek bu çevik kuşlar. “Akıllı insan, bunlardan ibret almalı” diye içinden geçiriyordu ki; karşı evin kapısı açıldı, iki veya üç yaşlarında elinde ekmek olan bir çocuk çıktı.
Elinde ekmekle ufaklığı gören tavuklar, kuşlar üzerine üşüştü. Kara birkaç karga da aralarına katıldı. DEVAMI YARIN
 
 
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.