"İlim yükseltir, cehalet alçaltır, fazla söze ne hacet oğul…"

A -
A +
"İyilik de kötülük de kaybolmaz evlat, ya burada ya da ahirette önümüze çıkar…"
 
Babası Ali'ye sordu:
- Çok mu sevdin buraları?
- Evet, çok! Gülen çocuklar, tarlalar, çayırlar aynen bizim oraların baharı gibi. Sanki başka bir köye gelmişiz.
- Yaa… demek öyle! Böyle sevmene ben de sevindim.
- Evet, babacığım! Dışarı çıktığımdan bu yana hep mukayese ettim. Sonra çalışmaya karar verdim.
- Bu da nereden çıktı Ali’m? Okulun var, daha gidip başlayamadın bile. Hele bir büyü. Şu karşı fırıncı da seni pek sevmiş biliyor musun?
- Sevildiğime çok sevindim babacığım! Benim onunla işim olacak zaten ama neyimi görmüş ki beni sevmiş?
- Adam şöyle etrafı seyrederken senin oturduğun yerden kalkıp tarlaya giren tavukları çıkardığını görmüş.
- Tarla onun muymuş?
- Onu söylemedi. Sadece seni işaret ederek “o çocuk senin mi” diye sordu. İlkin dışarıda olacağını tahmin etmemiştim. “Kim, hangi çocuk?” deyince; “Şu taşların üzerinde oturan, kot elbiseli” dedi, seni işaret etti. Ben de iftihar ettim, bu hareketinden dolayı. Çok memnun oldum çok. Hatta kaç çocuğum olduğunu sordu hepinize birer de simit gönderdi. Bak işte torbada.
- Hani derdiniz ya baba; “İyilik yap denize at, balık bilmezse Hâlık bilir.”
- İyilik de kötülük de kaybolmaz evlat, ya burada ya da ahirette önümüze çıkar…
- Onunla tanışmak isterdim baba.
- Oğlum, sen memleketten gelir gelmez hastalandın. Şifa bulman için annen ve ben gece gündüz duâ ettik. Doktora götürecek imkânımız yoktu. Üst komşuların Nefise isminde doktor olan bir akrabası mahallemize gelmişti, alıp bize getirdiler, çeşitli ilaçlar verdi. Allah’a şükür; duâlar ve ilaçlar sayesinde Rabbim sana şifalar verdi. Artık hep beraberiz. O sevdiğin mektebine gidecek, hasretini çektiğin derslerine kavuşacaksın. Yeni arkadaşlar edinir, çabuk alışırsın buralara.
- Sahi mi söylüyorsun baba? Yakında arkadaşlarım olur mu? Okulu, okumayı, yazmayı çok özledim çook!
- Hasretlik olmadan bunların nimet olduğu anlaşılamıyor, kadir kıymeti de bilinmiyor Ali’m... Vefakâr olmak lazım.
- Öyleyse, ben de her gün daha fazla çalışacak, öğretmenlerimi ve bilhassa sizleri memnun edeceğim, hepinizin de duâlarını alacağım İnşallah!
- Deden âlim adamdı Ali’m, onun dilinden bırakmadığı bir cümlesi vardı: "İlim yükseltir, cehalet alçaltır” diye, fazla söze ne hacet…
- Harika! Göreceksin baba; âlim olacağım inşallah! Âlim!
             ***
Artık vakit epey geçmiş, akşam olmak üzereydi. Ekmek almak için komşu fırına uğramıştı Yusuf. Evlerine uzak sayılmaz, birkaç dakikalık mesafedeydi. Güngörmüş fırıncı hâlden anlayan biriydi. Satılmayan, bayat ekmekleri komşularına biriktiriyordu, o da ineklerine yediriyordu. Böylece israf olmamış oluyordu. Yusuf, biraz daha ucuz olsun diye onlara talip olmuştu. Fırıncı da bazen aralarına taze, sıcak somunlar sıkıştırarak veriyor, bu garip, yeni gelmiş, kalpleri güzel insanların incinmemesine dikkat ediyordu… DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.